Geçen yıl mart ayında görülmeye başlanan Kovid-19 salgını tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de günden güne etkisini artırarak 5.4 milyon insanın hastalanmasına ve 50 bine yakın vatandaşımızın vefatına sebep olmuştur.
Geride bıraktığımız 1,5 yılda pandemi anlamında bir dizi tedbirler alınmış, hastalığın bulaşma hızının en aza indirilmesi maksadıyla uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bunun yanı sıra otel konforunda hastanelerde tedavi imkânı sağlanmış olup ihtiyaç hâsıl olması durumunda sağlık çalışanları tarafından evlere kadar gidilerek tedavi imkânları sunulmuştur.
Nitekim pandemi kapsamında virüsün bulaşma hızını en aza indirecek aşılamada rekor sayılacak bir hızla uygulanmaya başlanmıştır. Bugüne kadar 50 milyonu aşkın doz aşı uygulanmış ve uygulanmaya devam etmektedir. Öncelikli gruplarla başlanan aşı uygulaması kademeli olarak genişletilerek 18 yaş üstü tüm vatandaşlarımızı kapsar hale gelmiştir.
Vatandaşlarımızın bir kısmı aşıya ilişkin birtakım kaygılar taşıyarak aşı olma noktasında tereddütler duymaktadır. Toplumun büyük bir kesiminin aşılandığı bir ortamda aşıya karşı mesafeli yaklaşım toplumsal başkaca sorunlar doğurmaktadır.
Okuyucularımızdan aşı olmak istemeyen çalışanın işveren tarafından işten çıkarılabilme ihtimali hakkında sorular gelmektedir. İşveren tarafından aşı olmayanları işiyle tehdit etmek tartışılan bir konu halini almıştır. Aslında sadece ülkemizde değil, küresel ölçekte benzer tartışmalar yaşanmaktadır. Geçtiğimiz aylarda Avrupa Birliği tarafından uygulanan aşı pasaportu bunun bir benzerdir.
Aşı olmayan çalışanın işten çıkarılma durumuna ilişkin henüz yargıya intikal etmiş bir mesele olmamakla birlikte çeşitli görüşler bulunmaktadır. Sağlık hakkı işçinin kişisel hakkıdır. Aynı zamanda sağlık hakkı ‘özel alan' anlamına gelmekte olup ancak işverenin de çalışma hayatında hem işçilerini hem de müşterilerini koruma yükümlülüğü vardır. Dolayısıyla bu konu korunmaya muhtaçtır.
Diğer taraftan işverenin teşebbüs ve çalıştırma özgürlüğü vardır. Çalışma hayatı esnasında hem diğer işçilerini hem de müşterilerini koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Burada iki özgürlüğün ve iki hakkın çatıştığını, söylemek doğru olacaktır. Siz çalışacaksınız, çalışırken sağlığınız da korunacak.
İşveren ‘iş sağlığı güvenliği tedbirlerini almak zorundayım, hem işçi olarak sizin sağlığınıza ilişkin hem diğer işçilerin sağlığına ilişkin tedbir alacağım hem de müşterileri sağlık açısından korumak zorundayım’ diyebilir. Siz tek kişi olarak dışarıdan bir hastalık getirip bunu bulaştırabilirsiniz. Bu ‘geçerli fesih’ nedeni oluşturur. Yani işveren tazminatlarını ödeyip, işten çıkarma hakkını kullanabilir.
Çalışanın pozisyonu önemli
İşveren doğrudan ‘aşı olmadı’ diyerek tazminatlarını ödemek suretiyle işine son vermesi uygun değildir. Çalışanın işyerindeki pozisyonuna ve somut olayın şartlarına göre değerlendirmek gerekir. Bu anlamda diğer işçilerle temas var mı, müşterilerle irtibatı var mı gibi şartlarla değerlendirilmelidir. Bunun sonucunda işçi aşı olmayı reddediyorsa belki tazminatı ödenerek işten çıkarmak menfaatler dengesine daha uygun olabilir.
Sonsöz: İş hayatı bakımından çalışanların aşı olmama durumu iş şartlarına göre değerlendirilmelidir.