Ruh kalbinde taşımak istediğindir bir bakıma…

Taşımaktan yorulanlar için ruh o kimseyi terk etmiştir…

Ben doksan dörtlü ruha yetişmiş bir kardeşinizim…

O kadim çağın bir parçası olmanın onurunu taşımaktan Allah’a hamd ederim…

O günlerin şahitlik edeni…

O günlerin yaşayanı olmak bile hazinedir ömrüme…

Yolu akıncılara…

Yolu milli Türk talebe birliğine…

Yolu o günün milli gençliğine çıkmış kimselerin kıyamı ile büyüdük biz…

Nasipliydik bir bakıma…

İslam’a ve kutsallara açlığın zamanına erişmiştik…

Ondan şimdi sımsıkı tutuyoruz her şeyi…

Kimilerine göre bu abartı gelse de…

Ararken bulduğumuzu…

Bulduktan sonra yitirmek çok ağır olur çok ağır…

Onca şeyden sonra yetim kalmak çok zor olur çok zor…

İlçe binalarında divan toplantılarında sobaların yandığı zamanlara yetişmiştik biz…

Kürsülerden süzülen sözler adil düzen…

Hak yol İslam…

Yaşanılır Türkiye…

Şuurlu nesildi…

Biz bizden önceki abi ve ablaların dava şuurunu dinlerken aklımızda iz bırakan şeyin şu olduğunu hiç unutmadık…

Adanmak…

İnanmak…

Çamurlu yolda, soğuk havada, arabaların hususi bir şekilde israf edilmediği bir zamanı yaşadık biz…

Gazetemizi almak bile çocuklar gibi heyecan veriyordu bizlere…

Bizden önceki abiler Metin Yüksel’i anlatırdı…

Bir de Şule Yüksel bilincini…

Kuşanmak davana…

Dava ki liderine saplantılı bir bağlılık değildi…

Dava ki partin dinin değildi…

Dava ki Allah’a ve İslam’a ve dahi vatanına hizmet etme bilinci Allah’a kul olma bilinci…

Dava ki Hz. insan olma derdi…

İyi insan olma ahlakı yüklenirdi…

Ve dünyayı adil yönetecek güçte olma kararlılığı…

Bir simidin zor bulunduğu zamanlardı…

Ancak masumluğun bol olduğu zamandı…

Evdeki televizyon dava ocağına gider Şevki Hoca’nın bandı millete izletilirdi…

Her şeyin ikincisi davanındı…

Zira o zamanda dava İslam davasıydı…

Milli bilinç, İslami şuur aşılanırdı…

Kalbimize yüklenen mana köklerimizde ki manaydı…

Bizdendi, yerliydi, bizimdi…

Kaç sandalyen varsa davaya vermek yarışı bile temizdi…

İlçe binalarının perdelerini masa örtülerini yıkama sırası davaya verdiğiniz emek içindi…

Geceleri abiler sessizce yoksul ailelere kömürler taşırdı…

Bilirdik Allah razı olacaktı…

Yoksulun evine erzak götürülürdü bilirdik Allah öyle isterdi…

Ancak hepsi bir aşk ile gizlice yapılırdı…

Sokaktaki genç adamı kazanmak memleket kazanmaktı…

Sokaktaki genç adamı Allah’a ile tanıştırmak Allah’ın rızasında gizliydi…

Kudüs’ü konuşamayan Arap âlemi varken Kudüs için bedel ödeyen insanların davası yeşeriyordu bu kadim ülkenin kalbinden…

Devleti Aliye’nin yüreğinden…

Eli üşüyen çocuğa sıcak el olmak vardı…

Çatısı akana merhamet olmak diye bir davamız vardı…

İlçe binalarının kiralarını kardeşlik desteği ile ödemek…

Faturalarını hesap ederek kullanmak…

Bir otobüs seyahati sırasında bayanların Hz. Meryem’e kuşanmışlığı vardı…

Refahlı yıllar İslam’a koşan müminlerin en mümbit çağıydı…

En masum zamanımızdı…

Sultan Ahmet, Ayasofya’nın dizleri dibinde Eşref Ziya’nın ben kalksam dirilsem marşı bin yıllık zaferleri muştuluyordu her birimize…

Sessizce…

Ve adaletlice…

Öteki yoktu…

Kıyının az ötesinde benden uzakta olan kimse kardeşimizdi…

Henüz kazanmamış olabilirdik…

Ancak kazanacaktık inanışı nasıl güzeldi…

Bir kavşak açılışı için yürünen o uzun yollar sanki Fatih camisine çıkan yokuşlar kadar heyecan verirdi…

Niye mi?

Eserlerimiz gelişimizi müjdeleyecekti…

Niye mi?

Bizler bu ülkede çok büyük işler yapacağız inanışı vardı yüreklerde…

Biz bir davaya inanmıştık…

İnandığımız dava Allah davası insanlık davasıydı…

Hasan El Benna gibi Allah’a hizmet edenlere ziyan olmak yoktu…

Kayıp yoktu…

Eksilmek yoktu…

O bilinç  ilmek ilmek işlenmişti içimize…

Şiirimiz, şairimiz, gazetecimiz, sanatçımız, düşünürümüz…

Herkesin yolu hakkaniyete çıkardı…

Yen’i nesil uzak kaldı bizler Ömer Karaoğlu ezgileri ile büyüdük, o Mekke ezgisiyle özlemi diriltti içimizde…

Abdülbaki Kömür abi ile yiğit, şehit sevdası büyüdü içimizde…

Bizler ince bir çizgide yürümemin kıymetli olduğu…

Değerli olduğu bir mana çağında hasıl olduk…

Dünyevileşme çağının bizden aldığı onca şeye bakıp iç çeken kalpler adına hatırlattım geçmişi…

O samimi günleri…

Bu gün kazandıklarımızı o gün hayal bile edemezdik…

Allah azları çok etti, dilediğimizden çok şey nasip etti…

Ancak bizler değişmeğe başlayınca yine kalbi ağrıyan o eski kokan insanların…

Ürküyor çilesini çekmiş olanlar…

Kapımızı bir keder çalarsa diye ağlıyorlar içten içe…

Ümmetin dua ettiği…

Bir milletin son Abdülhamidimiz dediği…

Yüzyıl beklediği bir adamın omuzlarına yaslanan ganimetçiler yüzünden Allah’ım davamıza, değerlerimize zeval verme…

Kazandıklarımızı bizden alma…

Bizi acı ile sınama Allah’ım diye uzayan duaları kaç insanın kalbinden dökülürken gördüm…

Evet Rabbimiz bize yeniden dava bilinci ver…

Ve bizi acı ile ıslah etme ilahi…