Pembesi, beyazı, siyahı, yeşili ne tür istersen sundular bize süslü tepsilerde. Sadece rengimizi seçmemiz gerekiyordu. Gerisi tamamdı. Ne olacaktı ki küçücük bir yalandan?

Yalanları sınıflandırdılar, sıraladılar; büyük-küçük diye. Hoş tuttular içimizi küçüğüne büyüğüne göre. Gökkuşağı renginden ak pak yalanlarımız oldu. Hepsini söyledik, adet edindik. Tevil ettik, hoş gördük.

O kadar çok karşılaşıyoruz ki günlük hayatımızda. Ne çok üzülüyorum bu köşeye böyle bir konu açtığım için. Çünkü “İnandık ve iman ettik” diyen kişinin küçüğünü de büyüğünü de terk etmesi gereken bir illet olmasına karşın maalesef hayatımızın her alanında, her anında…

Evde eşe söylenen, işte amire söylenen, sosyal ortamda dosta söyleniveren irili ufaklı, pembemsi, beyazımsı çokça yalanımız her birimizin gözü önünden geçiverir belki de.

Oysa Peygamber Efendimiz’in (sav) sadece yalanı terk etmemiz üzerine yüzlerce hadisi varken. “Ettekrarü ahsen velev kâne yüzseksen” der bir Arap atasözü. Bildiğimizi dahi hatırlamak ve tekrar etmek gerekiyor. Peygamber Efendimiz (sav) ile ashabı arasında şöyle bir diyalog geçiyor:

Safvân bin Süleym (ra) dedi ki:

“Ey Allah’ın Resulü! Mü’min korkak olur mu?”

“Evet, olabilir” buyurdu. Şöyle denildi:

“Peki, mü’min cimri olur mu?”

“Evet, olabilir” buyurdu.

“Mü’min yalancı olabilir mi?”

“Hayır, asla!” buyurdu.” (Mâlik)

“Yalanla iman aynı kalpte bulunmaz.” (Ebu Hüreyre)

Bir başkasında ise:

“Kişi devamlı olarak doğru söyler, doğruyu talep eder; nihayet Allah indinde o, sıddîk olarak yazılır.”

Yalan hakkında ise şöyle dedi:

“Kişi devamlı olarak yalan söyler, yalanı talep eder de Allah katında nihayet yalancı olarak yazılır.” (Buhari)

Şimdi durduk yere ne diye bahsettiğimiz, okurlarımızın zihninde bir soru olarak belirebilir. Sosyalinden asosyaline birçok ortamda rastladığımız bir hastalığa dikkat çekmek maksadımız. Çok geç olmadan bir şeyler yapmalıyız. Birbirimize güvenimizin sarsılmasına izin vermemeliyiz. Kendimize çekidüzen vermeliyiz. Sadece ‘yalanın mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğunu’ bilmeliyiz hatırlamalıyız…