Siyaset dili, politikayı ve devleti bağladığı için her zaman dikkatli, dengeli, dozunda ve amacını aşmayacak cümleler kurar. Muhataba verilmesi gereken verilir, bekletilmesi gereken özenle sır oldurulur.

Biz gazeteciler ise olanı olduğunu gibi aktarmakla mükellefiz. Dolayısıyla Fırat’ın doğusu konusunda açık konuşacağız.

Terörle mücadele konusunda sınır ötesi operasyonlar söz konusu olduğunda siyaset, amacını ve aktivitesini anlatırken ifadelerinde uluslararası konjonktürü ve reel denklemi baz almak zorundadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece çapulcularla değil arka planında yer alan çok boyutlu güç yapılanması ile mücadele sürecinde operasyonları; terörle mücadele konseptinin içine oturtarak açıklıyor. Çünkü uluslararası hukuk ve siyaset dili bunu gerektiriyor. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının satır aralarına baktığımızda Türkiye çok kritik bir sürecin içinde beka mücadelesi veriyor.

Türkiye için kurulan oyun ne? Fırat’ın doğusu neden önemli?

Peşinen söyleyelim; ABD sınırımızda 2. İsrail’i kurma peşinde.

Siyonist-Evangelist derin yapının ilk projesi, Filistinlilerin evlerinden, kadim topraklarından sürülerek kan ve gözyaşı üzerine kurulu yapma, kondurma bir sözde devlet yani İsrail’in kurulmasıyla gerçekleşti.

Şimdi aynı derin yapı, Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde PKK-PYD maşasını kullanarak ikinci adımını gerçekleştirme yolunda ilerliyor.

Planda nihai hedef; Büyük İsrail.

Planın orta-yakın vadeli hedefi ise; terör örgütüne kurdurulacak yapma bir devlet.

İsrail hikayesine ne kadar da benziyor öyle değil mi? Önce yerli halk kovuluyor (DAEŞ proje örgütünü kullanarak), sonra alan PKK-PYD’ye teslim ediliyor. Ardından adım adım devletleşme yolu inşa ediliyor. Bunu başarabilirse kurulması planlanan yapma devletleri, İsrail ismi altında buluşturmayı amaçlıyorlar.

Türkiye üç yönüyle bu projeye karşı;

1- Türkiye’nin ülkesinden zerre miktar toprak vermeye tahammülü yoktur.

2- Yerli halkların yerlerinden sürülmesine, kadim coğrafyanın dağılmasına tahammülü yoktur.

3- Kadim gönül coğrafyasına dışarıdan gelen işgalcilerin proje-yapma-suni devletler kurma girişime tahammülü yoktur. Türkiye, bu refleksi İsrail hakkında kurduğu cümlelerle de ifade etmektedir. Siyasilerimiz İsrail’i ‘terör ve işgal devleti’ olarak nitelemiş, bundan zerre çekince hissetmemişlerdir.

ABD öncülüğündeki derin mihrakların İsrail ile benzer değil aynı yapıyı bize “komşu” olarak kurmayı planladıklarından bahsediyoruz.

Bizden toprak kopararak da büyütmeyi hayal ettikleri bu ütopyayı biz bozarız!

Biz terörle falan mücadele etmiyoruz. Biz Türkiye karşıtı devletlerin içimizden devşirdiği hainlerle mücadele ediyoruz.

Köle olmuş, satılmış PKK-PYD içeride de, dışarıda da bitirilecektir. Türkiye halkıyla, lideriyle, askeriyle kenetlenmiş büyük bir kararlılık ortaya koyuyor.

Türkiye her şeyin farkında.

Bugün Fırat’ın doğusuna yapılan operasyonlar kurulan büyük tuzağı bozmak adına yapılan tarihi bir çıkıştır.

Kölelikten önceki son çıkış bu!

‘Yeni bir medeniyet’ inşası iddiası olan bir Millet bağımsızlığı noktasında boyun eğmez.

Türkiye duruşuyla tarihin yeniden kurulduğu bu süreçte gelecek nesillere yine ‘ak alınlar’ı miras bırakmakta!

Agah akılla hareket eden siyaset kurumu, düşmana karşı dik-direngen duran askerimiz bir kere daha gurur kaynağımız oldu.

Millet olarak bu süreçte siyasi iradeye, Türk silahlı kuvvetlerine, adı geçen veya geçmeyen tüm görevlilerimize destek ve duayı eksik etmeyelim.

Bu süreçten rahatsızlık duyan içimizdeki müstemleke çocuklarına da fırsat vermeyelim.

Son cümle Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’ten gelsin:

Allah’a and olsun ki köle olmayacağız.