10 Kasım gelince siz ne düşünürsünüz bilmem ama benim içimi derin bir hüzün kaplar.

O gün kaybedilen büyük bir değeri, büyük bir şahsiyeti anmadan geçemem 10 Kasım gelince!..

Onun değerini yeterince anlayamamış olmamız ve Türk siyasetinde hak ettiği yere gelememiş olması hep üzüntüye boğmuştur beni. Bu insanın değerini yeterince anlaşılamamış olduğunu düşünür ve hayıflanırım kendi kendime!..

Hâlbuki inancıyla, duruşuyla, kişiliğiyle, kimseye minnet etmemesi ve eyvallahı olmamasıyla saygıyı, hürmeti, vefayı fazlasıyla hak ediyor bu güzel insan!..

Hayatı mücadeleyle geçmiştir, çile çekmiştir, zulme uğramıştır, yıldırma politikası uygulanarak mahkemelerde süründürülmüştür.

Kendisi için değil, milleti ve devleti için mücadele vermiştir. Milletin felahı, devletin bekası için bedel ödemekten çekinmemiştir. İnandığı gibi yaşamış, yaşadığı gibi inanmıştır.

Kendi okulu olan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi hakkında yazmış olduğu birkaç yazı sebebiyle yargılandığı mahkemede aşağıdaki savunmayı yapmıştır:

“İşte huzurunuzdayım. Suçluyum, çünkü doğruyu söyledim, çünkü haykırdım, çünkü hemen tamamlamak üzere bulunduğum fakültenin diplomasını istihfaf ederek (küçümseyerek, hafife alarak) istikbalimi mahvederek bu yazıları yazdım. Ben vazifemi yaptım; müsterihim, huzur içindeyim. Ben garip bir adamım, mukadderse hapiste de yatabilirim. Mahkûm olmam, benim hapse girmem mesele değil!.. Ben hakikatin kurtulmasını; Hakk’ın, adaletin tecellisini istiyorum. Fakültenin muhterem avukatı, müvekkilinin âlicenap davranarak tazminat davası açmadığını söylüyor. Zaten açmış olsaydı ne alabilecekti, neyim vardı? Çok şükür, Allah’ımdan başka hiçbir şeyim ve kimsem yoktur. Alnım hiçbir fesat ocağında kararmamış, elim hiçbir harama uzanmamıştır. Alınları kara olanlar, elleri harama uzananlar, kötü niyetliler, şer kuvvetler, kirli ayaklar; Allah’a, millete, vatana koşanların yolları üzerinde dikilmiş bulunuyorlar. Bunların yüzüne sadece tükürüyorum.”

Duruşa bakın, asalete dikkat kesilin, cesareti görün, imana ve tevekküle şahit olun!..

Doğruları söylemeyi kendine vazife bilmiş. Karşılığında da gelecek her türlü ezaya, cezaya, sıkıntıya “Eyvallah!..” diyor. “Ben hakikatin kurtulmasını; Hakk’ın, adaletin tecellisini istiyorum.” diyor ve bunun için hapse girecek olmayı zerre kadar önemsemiyor.

“Çok şükür, Allah’ımdan başka hiçbir şeyim ve kimsem yoktur.”diyerek bu cesareti, iman kuvvetini nereden aldığını ifade ediyor.

Allah’ından başka hiçbir şeyi ve kimsesi olmayan, neye ve kime ihtiyaç duyar ki?

Okulu bitmek üzere, bitirse rahata erecek belki… İyi bir işi, makamı ve mevkisi olacak… Ama o ne yapıyor? Diploma alamayacağını, yargılanacağını, hapse gireceğini bile bile Hakk’ı haykırıyor. Hak bildiği yoldan dönmüyor. İnandıklarını söylemekten çekinmiyor.

Allah, hepimize bu onurlu duruşu, teslimiyeti, iman kuvvetini, cesareti nasip etsin!..

10 Kasım 1983’te Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan bu güzel insan OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ’ye Allah’tan rahmet diliyorum. Çektiği sıkıntılar, günahlarına kefaret olur inşallah…

“İstiyorum yeniden bir hilkat istiyorum,

Ne hayal ne kuruntu hakikat istiyorum.

Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!..”

der “Bir Kahraman Bekliyoruz” şiirinde…

Rabbim, Osman Yüksel Serdengeçti gibi kahramanlarımızın sayısını artırsın… Ruhu için bir Fatiha lütfen!..