Son iki yüzyılda kasten yoksullaştırılmış ve öfkeyle yüklenmiş Müslüman toplulukların militanlaşan isyanları, teröre kadar uzanan direnişleri sinsice provoke ediliyor.
Farkında mısınız? Görüntülerle vuruluyoruz. Füzeleri unutun, bombaları ciddiye almayın. Hakkımızda üretilen görüntülerle kurban ediliyoruz. Müslümanlar’ın temsili sakala ve sarığa indirgeniyor arkasından sakal ve sarıkla tuhaf görüntüler üretiliyor. Sakallı teröristlerden, cübbeli hocalardan, sarıklı militanlardan vahşet fiilleri çıkıyor. Birilerinin sözde bayrağı mühr-ü nebi; birilerinin fonunda kelime-i tevhid var. Sistematik bir şekilde, Kur’ân harfleri vahşeti çağrıştırır hale getiriliyor, nebevî sembollerle dehşet tabloları eşleştiriliyor. Elinde ‘keleş’le sarıklı sakallı Usame fotoğrafı trilyonlarca kez çoğaltılıyor. Boğazlanmayı bekleyen adamların arkasında dalgalanan, siyah zeminde beyaz renkli ‘Allah, Resul, Muhammed’ kaligrafileri, Google’layan her gencin önüne çıkıyor.
İslam’ın huzuru ve barışı temsil eden ruhu, korkulu duyguların kaynağıymış gibi takdim ediliyor. Kur’ân’ın hikmeti ve merhameti öne çıkaran mesajı, tasarlanmış ve parlatılmış medyatik ‘tip’ler üzerinden hurafe ve cehaletle eşleştiriliyor. Son iki yüzyılda kasten yoksullaştırılmış ve öfkeyle yüklenmiş Müslüman toplulukların militanlaşan isyanları, teröre kadar uzanan direnişleri sinsice provoke ediliyor.
İslam’a ait güzellikleri bir taraftan ‘sufizm’ paketine sokan Batı medyası, cehaletten ve öfkeden kaynaklanan, zahircilikten ve taklitçilikten doğan tuhaflıkları ısrarla ‘İslam’ diye takdim ediyor. İbadetsiz ve tesettürsüz ‘sufizm’ ‘çok cici!’, ama İslam ‘tu kaka!’ İnanmıyorsanız bakın, İngilizce ‘google’da Mevlana’yı ‘’Rumi” diye aradığınızda, Arabi’yi merak ettiğinizde, “bir sufi bilge” tanımıyla karşılaşırken, Usame bin Ladin’i ‘Osama’ diye aradığınızda “bir Müslüman terörist” buluyorsunuz. Bilge ise sufidir, teröristse Müslüman! İyi ve güzelin önüne, estetik ve zarifin yanına, asla “Müslüman” etiketi koymuyor Batı medyası. Müslüman etiketinin ardına, doğrudan ve dolaylı olarak kendi mamulleri olan kötü ve çirkini, vahşet ve terörü koyuyorlar.
Peki neden bu yazının başlığı Zeynep Sevde. Zeynep Sevde, bizim gençliğimizde ‘çocuk’ olan bir kuşağın yetenekli ve hercai üyesi. Yaşlılık yıllarımızın ise ‘genç yazarlar’ından biri. Güzel bir ekiple, görselliği ve estetiği öne çıkan, derinliği ve bilgeliği apaçık, insanî ve rahmanî eserler ortaya koyuyorlar. Son eseri “Bay Ka Buk” Zeynep Sevde Paksu’nun… Çizer dostlarıyla birlikte çalışıyorlar nice güzel görseli, ince cümleyi. Exupery’nin Küçük Prens’inin, Vasconcelos’un Şeker Portakalı’nın ruhunu inceden inceye ‘TaZe’liyorlar. Ve bunu ‘sufi’ oldukları için değil, ‘Müslüman’ oldukları için yapıyorlar. Batı’nın gözüne gözüne sokuyorlar. Sokacaklar!
Helal olsun diyeyim dedim. Biz ‘yaşlı’ların aklının almadığı işler yapıyorlar. Vurulduğumuz yeri iyi biliyorlar. Bu maçı alacaklar!