Haydar Oruç / Analiz

Türkiye ile İsrail arasında son süreçte yaşanan ‘normalleşme’ girişimleri güncelliğini korurken Ortadoğu Uzmanı Haydar Oruç konuya ilişkin ‘imkan ve zorlukları’ değerlendiren bir analiz kaleme aldı.

İSRAİL’DE TÜRKİYE İLE NORMALLEŞMEYE ÖNEM VEREN HÜKÜMET KURULDU

Türkiye ile İsrail arasında yaşanan sorunlar nedeniyle kesintiye uğrayan ve maslahatgüzar seviyesine düşen diplomatik ilişkilerin mevcut durumuna, en son 2018 yılında yaşanan                                                                                                                            olaylardan sonra gelinmiştir. O tarihten itibaren yaşanan bölgesel ve küresel gelişmeler iki ülkeyi yeniden normalleşmeye zorlamış olsa da, özellikle İsrail’deki Netanyahu hükümetinin ABD’ye dayalı politikaları sayesinde önemli kazanımlar elde etmesi, taviz vermekten imtina etmesine sebep olmuş ve normalleşme mümkün olamamıştır. Ancak ABD’deki 2020 başkanlık seçimlerinden Biden’ın zaferle çıkması sonrası İsrail’deki taşlar yerinden oynamış ve hükümet değişikliğinin ardından Türkiye ile normalleşmeye önem veren bir hükümet kurulmuştur.

Buna mukabil her iki tarafta yer alan hatırı sayılı bir kesim de bölgedeki gelişmeler bakımından iki ülkenin normalleşmesinin zaruri olduğunu ileri sürerek atılan olumlu adımlara destek vermektedir. Dolayısıyla yeni sürecin taraflara ne gibi imkânlar sunacağı ve normalleşmenin ne gibi zorluklarla karşılaşabileceğini ortaya koymakta fayda bulunmaktadır.

İmkânlar

FİLİSTİN-İSRAİL ÇATIŞMASINA DAİR

Türkiye-İsrail normalleşmesinin taraflara sunabileceği en önemli imkân kuşkusuz Filistin-İsrail çatışmasının barışçıl bir şekilde çözümlenmesini sağlamak olacaktır. Zira Türkiye bu konuda en çok çaba sarf eden ülkelerden birisi olmuştur. Özellikle 2000’li yılların başlarında İsrail’in Filistin ve Suriye ile arasındaki sorunları halletmek için arabuluculuğa soyunan Türkiye, o dönemki İsrailli siyasetçilerin verdikleri sözleri tutmamaları nedeniyle hayal kırıklığına uğramış ve akabinde yaşanan gelişmeler ikili ilişkilerin de kesintiye uğramasına yol açmıştır.

İsrail ile yaşanan ilişkisizlik döneminde dahi Filistinlilerin haklarını savunmak, işgal altında tutulan Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın mevcut statüsünün korumak için mücadele eden Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, bu meselenin Birleşmiş Milletler kararları ve uluslararası hukuk normları kapsamında çözümlenmesine yönelik yeni bir barış süreci başlatılması için girişimde bulunması beklenmektedir.

Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilerin gergin olduğu dönemlerde İsrail ile Filistinliler arasında yaşanan çatışmaların (özellikle İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınları) durdurulması konusunda başka bölge ülkelerinin inisiyatif aldığı görülmüş olup, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin eski arabulucu rolüne dönmesi de mümkün olabilecektir. Zira Türkiye’nin her iki tarafla da görüşüp, konuşmadan sorunların çözümlenmesine katkı verme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca hâlihazırda AFAD, KIZILAY, TİKA, YTB ve diğer sivil toplum kuruluşları marifetiyle sürdürülmeye çalışılan Filistinlilere yardım faaliyetlerinin İsrail ile normalleşmenin akabinde nispeten kolaylaşacağı ve İsrail’in uygulamış olduğu kısmı engellerin kaldırılabileceği de unutulmamalıdır. Dolayısıyla Türkiye-İsrail normalleşmesinin en önemli kazanımı devam eden Filistin-İsrail çatışmasının çözümlenmesi hususunda olabilecektir. 

DOĞU AKDENİZ’DEKİ ENERJİ İŞBİRLİĞİ VE MEB ANLAŞMALARI

Türkiye ile İsrail’in 2010 yılında kesilen ilişkilerden sonra ilk normalleşme anlaşmasının imzalandığı Haziran 2016’daki en önemli motivasyonlarından biri de İsrail’in Doğu Akdeniz keşfettiği doğal gazın Türkiye üzerinden döşenecek boru hattıyla Avrupa’ya transfer edilmesiydi. Zira bu hat hem kısa hem de ekonomik olması hasebiyle alternatif projelere göre daha rasyonel görülüyordu. Ancak taraflar arasında yapılan görüşmelerde bir türlü sonuca ulaşılamamış ve akabinde Mayıs 2018’de ilişkiler tekrar kesilince İsrail yönünü alternatif projelere çevirmiştir.

Bu kapsamda İsrail ve Mısır’ın girişimleriyle temelleri 2019 yılında atılan “Doğu Akdeniz Gaz Forumu” Mart 2021’de resmi olarak hayata geçirilmiştir. Dönemin konjonktürel koşulları gereğince aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Suriye ve Lübnan gibi kıyıdaş ülkelerin dışarıda tutulduğu forumun ana hedefinin, “bölgede keşfedilen gazın Doğu Akdeniz gaz boru hattı marifetiyle (eastmedpipeline) Avrupa pazarına ulaştırılması maksadıyla işbirliği yapmak olduğu” ileri sürülmüştür. Fakat forumun kurulmasının ana gayesinin Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmak ve bölgesel projelerin dışında tutmak olduğu ilerleyen süreçte anlaşılmıştır.

Ancak Türkiye’nin Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik anlaşmayı imzalamasıyla İsrail ve proje ortaklarının planı suya düşmüş ve projeyi gerçekleştirmek için Türkiye’nin iznini almak mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Ayrıca başlarda foruma ve boru hattı projesine desteğini açıklayan ABD’nin 2022 başında bu destekten vazgeçtiğini açıklamasıyla forumun en önemli motivasyonu olan projenin gerçekleşme ihtimali ortadan kalkmıştır.

Böylelikle Doğu Akdeniz gaz boru hattı projesi atıl kalmış ve projenin hayata geçirilmesi için geriye en uygun seçenek olarak Türkiye üzerinden geçecek hat kalmıştır. Ancak yüksek maliyetler ve doğalgazın fiyatının bu yatırım için maliyet-etkin olmaması nedeniyle tarafların biraz gönülsüz davrandıkları görülmüştür. Bu projenin tozlu raflara kaldırılması beklenirken 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla bölgedeki denklem değişmiştir. Zira ABD’nin telkinleriyle AB topyekûn bir şekilde Rusya’ya karşı yaptırım uygulamaya ve enerji tedarikinde Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak için alternatifler aramaya başlamıştır.

İşte böyle bir konjonktürde Türkiye ve İsrail normalleşmesini somutlaştırmak için adımlar atılmış ve Türkiye üzerinden geçecek boru hattı projesi tekrar gündeme gelmiştir. Hatta İsrail Cumhurbaşkanı’nın Ankara’yı ziyaretinde yapılan basın toplantısında bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilerek, kısa süre içerisinde dışişleri ve enerji bakanlarının İsrail’i ziyaret edecekleri ve konuyla ilgili muhataplarıyla görüşmeler yapacağı vurgulanmıştır. Hali hazırda bu konuda somut bir ilerleme olmamakla birlikte muhtemel bir enerji işbirliği anlaşması halinde; İsrail’in denizin altında atıl bir şekilde duran doğalgazı Avrupa pazarına ulaştırarak ekonomik faydaya çevirmesi, Türkiye’nin doğalgaz tedarikinde kaynak çeşitliliğini arttırması, transit geçişten veya üçüncü ülkelere satıştan ilave gelir elde etmesi ve AB’nin Rusya’ya olan bağımlılığını azaltması mümkün olabilecektir.

Bu hususta unutulmaması gereken bir diğer husus ise, Türkiye ile İsrail normalleşmesinin sorunsuz ilerlemesi halinde bunun Filistin meselesinin çözümlenmesine sunacağı katkı ile iki devletli bir çözüme ulaşılması sayesinde Türkiye ile Filistin arasında da benzer bir anlaşmanın yapılabilecek olmasıdır. Zira mevcut durumda Filistin’in deniz sınırı Gazze’den müteşekkil olduğu ve Gazze’yi de Hamas kontrol ettiği için, Filistin ile yapılacak bir anlaşmanın uluslararası meşruiyetinde sorun yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla Türkiye ile Filistin arasında yapılacak muhtemel bir anlaşma için bu çatışmanın çözümlenmesi hayati önemdedir.

YAHUDİ LOBİSİNİN DESTEĞİNİN SAĞLANMASI

Türkiye geçmiş yıllarda sözde Ermeni soykırımı iddialarının özellikle ABD kongresinde kabul edilmemesi hususunda ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini almıştır. Bu hususta İsrail’in BM tarafından alınan Holokost kararının değersizleştirilmemesi için başka bir söylemi dolaşıma sokmamak yaklaşımı etkili olsa da, Türkiye ile yakın ilişkileri nedeniyle sözde Ermeni soykırımına mesafeli durmuş ve lobinin bu konuda Türkiye’yi desteklemesini sağlamıştır. Ancak Türkiye ile ilişkilerin bozulması sonrası bölgede Türkiye ile sorun yaşayan ülkelere yaklaşan İsrail, Yunanistan ile yakın ilişkiler tesis ettiği gibi sözde Ermeni soykırımı konusunda da desteğini kesmiştir. Keza ABD kongresinin aldığı sözde soykırım tanınması kararından sonra Biden da 24 Nisan 2021 tarihinde yaptığı açıklamada sözde Ermeni soykırımını tanıyan ilk ABD başkanı olmuştur.

Yahudi lobisinin benzer şekilde, Türkiye ile ABD arasında sorun olan; FETÖ/PDY’nın desteklenmesi, Suriye’den asker çekilmemesi, PYD/YPG’ye destek verilmesi, Türkiye’ye zımni ambargo uygulanması ve örtülü ekonomik operasyonlar çekilmesi, Yunanistan’ın maksimalist taleplerinin desteklenmesi ve Türkiye’ye karşı silahlandırılması, GKRY’ne uygulanan askeri ambargonun kaldırılması, Türkiye’nin S 400 alması nedeniyle CAATSA uygulanması ve F 35 projesinden çıkarılması gibi konularda ABD kongresinde Türkiye aleyhinde pozisyon aldığı görülmüştür. Keza Türkiye ile Körfez ülkeleri ve Mısır arasında yaşanan sorunların derinleşmesinde de İsrail’in katkısı olduğu daha sonra ortaya çıkan bilgilerden anlaşılmıştır.

Normalleşmenin rayına oturması halinde ABD’de bulunan Yahudi lobisinin Türkiye ile ilgili konularda eski pozisyonuna dönmesi ve Türkiye aleyhtarlığından vazgeçmesi beklenmektedir. Bu kapsamda batı medyasındaki Türkiye karşıtlığına da son verilebileceği değerlendirilmektedir.

Zorluklar 

İSRAİL’İN FİLİSTİN TOPRAKLARINI İŞGALİ VE KUTSAL YERLERİN STATÜSÜNÜ DEĞİŞTİRMEYE YÖNELİK EYLEMLERİ

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde zaman içerisinde yaşanan bozulmasın en önemli sebebi kuşkusuz İsrail’in Filistin topraklarını işgal altında tutması ve buna bağlı olarak Filistinlilere yönelik ihlalleriyle bu topraklarda bulunan Müslümanlar için kutsal olan yerlerin statüsünü değiştirmeye yönelik eylemleri olmuştur. Nüfusunun %95’i Müslüman olan Türkiye’nin Filistin’de olan bitene kayıtsız kalması beklenmemelidir. Dolayısıyla İsrail’in, Birleşmiş Milletler tarafından yürütülmekte olan iki devletli çözüm planına ulaşmak konusunda çaba göstermesi ve bunun sonunda işgali sonlandırarak Filistinlilerin barış içerisinde ve özgürce yaşayabilmelerinin sağlanması büyük önem arz etmektedir.

İSRAİL’İN NÜKLEER SİLAHLARI

İsrail, resmi olarak kabul edilmese de Ortadoğu bölgesinde nükleer silaha sahip olan tek ülkedir. Bu durum İsrail’e önemli bir caydırıcılık kazandırmakla birlikte diğer bölge ülkelerini de nükleer silaha sahip olma konusunda teşvik etmektedir. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasına (NPT) taraf olmayan İsrail, diğer bölge ülkelerinin nükleer çalışmalarına da kendi lehine olan dengeyi bozacağı gerekçesiyle karşı çıkmaktadır. Bu nedenle İsrail ile İran arasında uzun zamandır gerginlik yaşanmakta ve bu durum tüm bölgedeki istikrarı bozmaktadır. Türkiye de bölgesel barış ve istikrar için bölgede hiçbir ülkenin nükleer silaha sahip olmaması gerektiğini savunmakta ve bu konuda İsrail’in uluslararası kurullara uymasını talep etmektedir.

Bu durum Türkiye-İsrail normalleşmesini doğrudan etkilememekle birlikte, bölgedeki istikrarı bozucu etkisinden dolayı zorluk olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla İsrail’in kuruluş döneminde yaşadığı düşman devletlerle çevrilmiş olma hissinden uzaklaşarak, nükleer silahlardan arınmasının bölgenin güvenliğine büyük katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

İSRAİL’DEKİ ERKEN SEÇİMLER    

İsrail’de kasım ayında icra edilecek erken seçimler sonrasında kimin iktidar olacağı Türkiye ile normalleşme sürecine doğrudan zarar vermeyecek gibi görünse de, eski başbakan Netanyahu’nun muhtemel zaferi durumunda sürecin şimdiki kadar olumlu devam etmeyebileceği değerlendirilmektedir. Keza Netanyahu’nun 12 yıllık iktidarı süresince Türkiye-İsrail ilişkileri genellikle gergin geçmiş ve taraflar sık sık birbirlerini suçlamışlardır. Bundan dolayı İsrail halkının yoluna Netanyahu ile devam etmeye karar vermesi halinde bunun Türkiye ile ilişkilere de bir yansıması olacağı muhakkaktır.

Mevcut koalisyon hükümeti ve/veya türevlerinin seçimden galibiyetle çıkmaları halinde ise şimdiye kadar atılan adımların devam edeceği ve hatta yeni adımlar da atılabileceği düşünülmektedir. İsrail Cumhurbaşkanının Mart ayındaki Türkiye ziyaretinde gündeme getirilen büyükelçilerin atanması konusunun bu kadar gecikilmesi de muhtemelen seçim ortamına girilmesinden kaynaklanmaktadır. Zira mevcut hükümet tarafından atanacak büyükelçinin, yeni hükümet tarafından görevinde tutulup tutulmayacağı belli değildir. Cumhurbaşkanı Herzog’un bu konuda çok olumlu bir tutumu olsa da, İsrail siyasetinde cumhurbaşkanının politika belirleyici ve karar verici bir rolü olmadığından, ancak kendisine yakın merkez ve sol partiler üzerindeki etkisi kadar süreci yönlendirme kapasitesi bulunmaktadır.  

Yapılan anketlerin bir kısmında Netanyahu’nun mecliste çoğunluğu sağlayacak olan rakama ulaşabileceği görülürken şimdilik tam olarak hangi partini veya liderin ipi göğüsleyeceği netleşmemiştir. Dolayısıyla İsrail’de 2018 sonundan beri devam eden siyasi kriz ve bu süre içerisinde beşinci kez yapılacak olan seçimlerin Türkiye ile normalleşmesi etkilemesi veya geciktirmesi mümkün gözükmekte ve bu durum da tarafların cesur adımlar atmasını engellemektedir.

HAMAS VE PYD/YPG KONUSU

Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme kararı, 2016’dakinin aksine herhangi bir şarta bağlanmamıştır. Ancak daha sonra bazı İsrailli yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda Türkiye’nin İstanbul’da bulunan Hamas ofisinin kapatması ve üyelerinin sınır dışı edilmesinin samimiyet göstergesi olacağı belirtilmiş ve bu konunun Türk tarafına iletildiği ifade edilmiştir. Fakat bilindiği gibi Türkiye Hamas’ı terörist organizasyon olarak kabul etmediği gibi Gazze’nin meşru yöneticileri olarak görmektedir. İstanbul’da bulunan ofisin de, İsrail’in iddia ettiği gibi İsrail’e yönelik saldırıların planlandığı bir yer olduğunu da ret etmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin gayri resmi kanallarla da iletilmiş olsa böyle bir şartı karşılaması mümkün gözükmemektedir.

Buna mukabil İsrail’in, Suriye’nin kuzeyinde Abd’nin desteğiyle alan hâkimiyeti kazanan ve elinde tuttuğu bölgelerden Türkiye’ye karşı saldırılar düzenleyen Pyd/Ypg’yi terör örgütü olarak tanımaması hatta bu terör oluşumunun desteklenmesi için Abd yönetimi üzerinde kulis yapması da Türkiye için kabul edilebilir değildir. Her ne kadar İsrail Pkk’yı terör örgütü olarak kabul etmiş olsa da, Pkk’nın Suriye kolu olduğu CIA ve Mossad raporlarına yansıyan Pyd/Ypg’nin terör örgütü olarak görülmemesi de ilişkileri zehirleme kapasitesine sahiptir. Aynı zamanda İsrail’in bölgesel tasavvurunda Suriye’nin hâlihazırdaki üçe bölünmüş yapısının devamı için Pyd/Ypg gibi bir terör örgütünü desteklediği bilinmekte, bu da Suriye’nin geleceği konusunda tarafların farklı şekilde düşünmesine sebep olmaktadır.

İSRAİL’İN YUNANİSTAN-GKRY EKSENİNDEN KURTULAMAMASI   

Daha önce de belirtildiği İsrail, Türkiye ile ilişkilerinin kötüleştiği dönemlerde Yunanistan ve GKRY gibi Türkiye ile sorun yaşayan ülkelere yanaşarak iyi ilişkiler tesis etmeye ve bu sayede Türkiye’yi çevrelemeye çalışmıştır. Bölgede en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye, Doğu Akdeniz Gaz Forumuna dâhil edilmezken, Doğu Akdeniz gaz boru hattı projesiyle de oyun dışında tutulmaya çalışılmıştır.  Ayrıca bu ülkelerle askeri tatbikatlar, askeri eğitim anlaşmaları ve silah satış sözleşmeleri imzalanarak Türkiye’ye karşı bir mesaj verilmeye çalışılmıştır.

Ancak Türkiye’nin Libya ile imzaladığı anlaşma sonrası bu projeleri hayata geçiremeyeceğini idrak eden İsrail’in Türkiye yaklaşımında da bir yumuşama olmaya başlamış ve buna mukabil Türkiye karşıtı açıklamaların yapıldığı bazı zirvelere katılmamış veya sonuç bildirgelerine iştirak etmemiştir. Fakat Türkiye’nin bölge ülkeleriyle normalleşme sürecini; siyasi izolasyon ve yaşanan ekonomik sorunlara bağlayan bazı İsrailli uzmanlar Türkiye’ye hemen güvenilmemesi ve Türkiye için Yunanistan-GKRY bloğuyla kurulan iyi ilişkilerin bozulmaması gerektiğini söyleyerek, İsrail’in normalleşme konusundaki motivasyonunu kırmışlardır. Özellikle Türkiye’den gelen münhasır ekonomik bölge anlaşması teklifine mesafeli yaklaşan İsrailli yetkililer, böyle bir anlaşma yapılması durumunda GKRY ile ilişkilerinin zarar göreceğini ileri sürerek, Türkiye ile anlaşma durumunda sahip olunacak ilave sahanın buna değmeyeceğini belirtmişlerdir.

Görüldüğü gibi İsrail, Türkiye ile Yunanistan ve GKRY ekseni arasında sıkışmış olup her iki taraftan da vazgeçmeden ilişkilerin devamına çalışmaktadır. Türkiye de benzer şekilde İsrail ile ilişkilerine bu konuyu karıştırmamaya gayret göstermektedir. Ama bu konuda çok net bir serzenişi bulunmaktadır. Tabii ki İsrail’in Yunanistan ve GKRY ile ilişkileri kendi bileceği bir husustur ancak bu ilişkinin seyri Türkiye’nin bölgedeki varlığına, hak ve menfaatleri ile ulusal güvenliğine zarar verecek duruma gelirse Türkiye de gerekli hamleleri yapmaktan imtina etmeyecektir. Dolayısıyla İsrail’in bu konuda daha net olmasına ihtiyaç bulunmaktadır.   

Sonuç olarak, Türkiye ile İsrail’in 2010 yılındaki kesintiden sonra ikinci kez normalleşmesi; aralarında Filistin-İsrail çatışmasının çözümlenmesi, Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliği, Suriye’deki iç savaşın sonlandırılması ve İran’ın bölgedeki etkisinin kırılması, ekonomik ilişkilerin arttırılması, bölgesel istikrarın sağlanması gibi imkânları beraberinde getirme potansiyeline sahiptir. Bununla beraber ; İsrail’in Filistin topraklarını işgalini sürdürmesi ve bu topraklardaki kutsal mekânların statüsünü değiştirmeye yönelik eylemleri, nükleer silah sahibi olması, Türkiye’nin Hamas politikası konusunda takıntılı olmasına rağmen Türkiye için önemli bir tehdit olan Pyd/Ypg’yi terörrist olarak görmemesi ve desteklemesi, Yunanistan ve GKRY ile giriştiği taahhütlerin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ve güvenliğine tehdit teşkil edecek unsurlar içermesi ve bölgedeki askeri üstünlüğünü muhafaza edebilmek için Abd’de lobi yaparak Türkiye’ye CAATSA uygulanması ve F 35 projesinden çıkarılmasını sağlamak gibi olumsuz hamleleri normalleşmenin önündeki zorluklar olarak gözükmektedir.

Dolayısıyla tarafların bu imkân ve zorlukları iyi hesap ederek her iki ülkenin çıkarına olduğu kadar bölgenin de faydasına olacak adımlar atması yerinde olacaktır. Uzun ilişkisizlik dönemi nedeniyle kaybolan güvenin yeniden tesis edilmesi kısa bir sürede mümkün olamayacağından, tarafların hassasiyetleri gözetilerek adımlar atılmalı ve münferit olaylarda ani tepkiler yerine soğukkanlı bir duruş sergilenmelidir.   

Editör: Haber Merkezi