Bazı anlara kilitleniş “karşıdaki kişi ile yer değiştirme, ya kendini ya da sevdiklerini o karede hissetme duygusu” insan olmanın bir göstergesi değil mi? Kaçımız yaranın fotoğrafını içinde paylaşıyor? Ağrıyı sancıyı insanlık adına tüketiyor.

Duygu tünelinde savaş başladığında, zaman kendi içinde bir zaman olur. Hızlı bir iç muhasebe ile irkiliş, merhametin sarsıcı dalgaları vicdana götürür bizi. Yani sorumluluk duygusuna.

Metronun girişine oturmuş adam, yağmurda ıslanmış yönü rüzgâra dönük titriyor ve önünden geçen insan seli umursamadan yoluna devam ediyor. İnsan hakları, hayvan koruyucuları, özgürlük davaları, yardım dernekleri bu manzaralar karşısında sessiz. Medeniyetin hassas eğilimleri garlarda, yol kenarlarında, parklarda yaşama tutunmaya çalışanları göremiyor. Evsiz, ekmeğe muhtaç” olanlar toplumda kabul görmüş bir kesim gibi sanki bu noktada vicdan devrede değil. Sebebi ne olursa olsun, kışa rağmen sokak ekranında bir köşede yaşam mücadelesi veren insanı görmek ürpertici. Acının, yaranın, düşkünlüğün omzuna el uzattırmayan bencillik, toplumun bozulmasına zemin hazırladığını farkına vardığında birçok şeye geç kaldığını anlayacaktır.

İnsan kalbine bağlandığı kadar insandır. İç evimizin harcı vicdan ile temas hem huzur hem de huzursuzluktur. Değerler kategorisini menfaati için, ihlal edenlerin canı yandığında otomatik olarak vicdan devreye girer. Hayatta en acı şey, vicdan ile tükeniştir.

Geçerli sebepler türetip, nefsi besleyen argümanları şımartmakta birinci olduğumuzu inkâr edemeyiz. Savruluşa tutunmanın adını değiştirsek de o an vicdanı oyaladığımızın farkındayız. Dünyaya inmeden vicdan ile yüzleşen Adem ve Havva dünya alemini teneffüs ettiği ana raptedilişimiz insanlık kimliğimizdir oysa. Adı vicdan olan bu dünyada, iç huzuru bulmak ayrı bir sanat. Maddecilik ateşinde eriyenler paranın imparatorluğuna kul, köle olmaktan o kadar memnunlar ki bu uğurda ezip geçmeyecekleri bir şey yok. Huzuru bile. Onlar his dünyasına uzak, çoraklaşmış bir alemi solurlar. İçlerini biraz deştiğinizde çocuk gibi ağladıklarına da şahit olursunuz. Vicdan muhasebesi mutluluklarına da izin vermez. Kötülüğün esareti ile fısıldaşan insan adaletsizliğinin vicdansızlığının hesabını bir gün kendine soracaktır. Alçalış izleri ile yüzleşmek tedavi edilemez bir hasatlıktır.

Para vicdansızlık ve boşluk israf kapısını açar…

İslam ahlakında savurganlık yoktur, varlıkta ve yoklukta kanaat etmek vardır Öyle bir çağdayız ki bir tarafta aç çocuklar, diğer tarafta şaşalı özel günleri kutlanan çocuklar. (“Aşırıya gitmeyiniz” Hud suresi 112. Ayet.) Kur’an-ı Kerim’e sıkıca sarılırsak, kurtulmuş oluruz dünya fitnesinden. Kâbe de, Mescid-i Aksa’da poz vermek, camilerde selfie yapıp, paylaşmak manevi dünyayı ifşa etmek e israftır. İsrafın katılaşmış çığlığından kurtulmak için, vicdan ile ilişkiyi sıcak tutmalıyız.

Bugünün penceresine şu dizeleriyle sesleniyor Necip Fazıl: “Çıkamam aynalar, aynalar zindan/Bakamam aynada, aynada vicdan/Beni beklemeyin o bir hevesti/Gelemem, aynalar yolumu kesti.”