Türkiye’nin 7 Ekim’den beri takip ettiği, uluslararası hukuka ve insani değerlere dayalı politikalar yavaş yavaş karşılık vermeye başlamış gözüküyor.
Özellikle İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında işlediği; insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve soykırım suçları karşısında takındığı normatif tutum, her ne kadar İsrail tarafından farklı mecralara çekilerek amacından saptırılmaya çalışılsa da nihayetinde İsrail’e karşı dünya genelindeki tepkileri artırmış ve tabiri caizse küresel vicdanı harekete geçirmiştir.
Türkiye bir taraftan İsrail’in Gazze saldırılarını durdurmaya çalışırken diğer taraftan da bu çatışmaların bölgeye yayılmasını engellemeye çalışmış ve bölgede zaten kırılgan olan istikrarı korumak için tüm imkânlarını seferber etmiştir.
Bu kapsamda Mısır, Ürdün, Lübnan ve Irak gibi bölge ülkelerinin yanı sıra Kuzey Afrika ve Körfez ülkeleriyle de sık sık istişarelerde bulunarak bölge ülkelerinin Gazze’den ve Filistin’den desteklerini çekmemesini temin etmeye çalışmıştır.
Bu sürecin en somut tezahürünü bugünlerde müşahede ediyoruz. Zira bir taraftan Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanımız bölge ülkelerindeki muhataplarıyla görüşmeler yapıp ziyaretlerde bulunurken diğer taraftan bölge ülkelerinden gelen misafirlerini ağırlamakta ve iletişimi sıkı tutmaya çalışmaktadırlar.
Mısır dışişlerin bakanının ziyareti
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Heniyye’nin ziyaretleri bu bağlamdaki en önemli ziyaretlerdendir.
Zira başta Türkiye’den olmak üzere Birleşmiş Milletler ve diğer ülkelerden Gazze’ye gönderilen insani yardımların Gazzelilere ulaştırılmasında Mısır’ın çok önemli bir rolü bulunmaktadır.
Her ne kadar İsrail Mısır’a Refah Sınır Kapısı’nın kullanılması hususunda baskı yaparak bu hattı kontrol etmeye çalışsa da Mısır yönetimi toplanan bu yardımları bir şekilde Gazzelilere ulaştırmaya gayret etmektedir. Dolayısıyla Mısır Dışişleri Bakanının ziyareti Türkiye’nin bu süreçte aldığı inisiyatif bakımından ziyadesiyle önem arz etmektedir.
Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye’nin ziyareti
Ayrıca İsmail Heniyye’nin de Türkiye hakkındaki tüm olumsuz tezvirata rağmen Türkiye’ye gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve genel olarak Türkiye’nin Gazze’ye verdiği destekten dolayı duydukları memnuniyeti açıklaması da bir o kadar önemlidir.
Keza bu ziyaret, maksatları Türkiye’yi masadan ve sahadan uzak tutmak olan bazı mihrakların yönelttikleri suçlamalara verilen en anlamlı cevap olmuştur.
Heniyye, değişik medya kuruluşlarına verdiği demeçlerde; Türkiye’nin 7 Ekim’den beri izlediği politikayı överken özellikle Gazze’ye yapılan insani yardımlar, İsrail’in saldırılarının sonlandırılması ve soykırım suçlarının cezalandırılması için yaptığı girişimlerin Gazze halkının nezdinde ne kadar anlamlı olduğunun da altını çizmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 22 Nisan’da yaptığı günübirlik Irak ziyaretini de son dönemdeki diplomatik aktivasyonların en önemlilerinden biri olduğunu ifade etmemiz gerekir.
Bu ziyarette imzalanan 20’den fazla anlaşmayla Türkiye ile Irak arasındaki ticaret hacminin 15 milyar dolar üzerine çıkarılması beklenirken uzun süreden beridir devam eden Kalkınma Yolu Projesi’nin de hayata geçmesiyle bu rakamın katlanarak artacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye ve Irak sadece sınır komşusu olmayıp çok uzun bir ortak geçmişe sahip olan iki bölge ülkesidir. Irak’ın 2003 yılında ABD tarafından sözde özgürlük ve demokrasi getirmek bahanesiyle işgali sonrası yaşadığı sorunların çözümlenmesinde en önemli paydaşlardan biri Türkiye olmuştur.
Ancak bölgede konuşlan(dırıl)mış PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleri Irak’ta toparlanmaya çalışan merkezî otoriteyi iyice zayıflatıp ülkede farklı grupların güçlenmesine yol açarken Türkiye’nin güney sınırlarından tehdit algılamasına yol açmıştır.
İki ülkenin geçmişte, Türkiye’nin sınır güvenliğini tesis etmek ve tehdidi sınırlarının ötesinde bertaraf etme politikasının gereği olarak düzenlediği sınır ötesi operasyonlar nedeniyle karşı karşıya geldiği hatırlandığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden sonra terörle mücadele konusunda yeni bir döneme geçileceği tahmin edilmektedir.
Zira hatırlanacağı üzere, mart ayında iki ülke arasında yapılan görüşmelerin sonuç bildirgesinde Irak Ulusal Güvenlik Konseyi’nin PKK’yı yasaklı örgüt olarak kabul ettiği duyurulmuştu. Irak’tan gelen bu açıklama, Türkiye’nin PKK’nın terör örgütü olarak kabul edilmesi talebini tam olarak karşılamamış olsa da yakın zamanda Irak merkezî hükûmetinin bu konuda somut adımlar atması beklenmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti esnasında; eğitim, sağlık, tarım, su, enerji, ekonomi ve güvenlik konularında imzalanan anlaşmaların en somut çıktısının Kalkınma Yolu Projesi’nin hayata geçirilmesine yönelik verilen kuvvetli destek olduğu söylenebilir.
Zira bu hattın hayata geçmesi sadece iki ülkeyi değil, bu koridoru kullanacak olan pek çok Asya ve Uzak Doğu ülkesini de ilgilendirmektedir. Dolayısıyla bu projenin bir an önce hayata geçirilmesi ve hattın güvenliğinin sağlanması büyük önem arz etmektedir.
Türkiye ile Irak arasında imzalanan anlaşmaların gereği olarak bu hattın korunmasına yönelik yapılan atıflardan anlaşıldığı kadarıyla Türkiye hattın güvenliğini sağlayacak ve Irak güvenlik güçlerinin eğitimini de sağlayacaktır.
Bu iş birliğinin PKK’ya karşı verilen mücadeleyi de etkilemesi kaçınılmaz olup alınacak önlemlerle PKK’nın bölgede tekrar tehdit oluşturmasına müsaade edilmeyeceği de anlaşılmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyaretinde öne çıkan konulardan biri de iki ülkenin Gazze’ye verdiği destek olmuştur. Irak yönetiminin de Gazze konusunda hassasiyet göstermekte olup Türkiye’nin açtığı kanaldan devam ederek İsrail’in saldırılarının durdurulması ve kesin bir ateşkes sağlanarak bölgeye derhâl insani yardımların ulaştırılması konusunda ısrarcı olması beklenmektedir.
Görüldüğü üzere Türkiye, son bir haftada yoğun bir diplomatik süreç geçirmiş olup önümüzdeki günlerde de geçirmeye devam edecektir. Yapılan görüşmelerin çoğunluğunda Gazze meselesi başta olmak üzere, Türkiye’nin hem kendi hem de bölgesel çıkarlarının tesisi ve idamesi de sağlanmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin bölgede ivme kazanan aktivizmi sayesinde diplomatik çabalarının da artarak devam etmesi beklenmektedir. Bu sayede bölgenin İsrail’in istediği şekilde değil, bölgenin kendi dinamikleri kapsamında değişmesi ve dönüşmesini beklemek en uygun seçenek olarak gözükmektedir.
Türkiye’nin bölge diplomasisi sadece yukarıda anlatılan konulardan ibaret olmayıp Gazze’deki ateşin bir an önce sonlandırılmasını ve İsrail’in işlediği savaş suçları ile soykırım suçları nedeniyle yargılanmasını mümkün kılabilmeyi de en önemli hedefler arasında tutmaktadır.