Akşam işten dönmüş, yorgundum. Pek de keyfim yoktu, havam da kafam da DUMANLI; oturmuş çay içiyor, bir taraftan da haber sitelerine bakıyordum. Gördüğüm bir haberle bir anda DUMANLI hava sahasından çıktım, kafamdaki dumanlar dağıldı. Keyfim yerine geldi, çayın tadı bir başka güzelleşti. Karşımdaki haberde “Son dönemde basına ve şahsıma uygulanan hukuksuz baskılar nedeniyle Genel Yayın Yönetmenliği görevimi yapamadığımı görüyorum. 2001’den beri hizmet vermeye gayret ettiğim Zaman Gazetesi’ne yeterince ve verimli şekilde katkı sağlayamadığımı, sağlığımın da artık buna el vermediğini düşünüyorum. Bu nedenle elimden geldiğince ve samimiyetle sürdürmeye gayret ettiğim genel yayın yönetmenliği görevimden istifa ediyorum. Özgür düşüncenin kalesi olan gazeteme ve bu gazetede görev yapan tüm arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Onca sene içerisinde verdikleri eşsiz destekten dolayı okurlarımıza minnettarlığımı arz ederim. Kamuoyuna saygılarımla…” açıklamasıyla Ekrem Dumanlı, Zaman gazetesi genel yayın müdürlüğünden istifa ettiğini duyuruyordu.

Haberi ilk okuduğumda keyfim yerine gelmiş, tüm efkârım dağılmıştı ama bu kısa sürdü. Dakikalar ilerledikçe içime kurt düştü, bu istifanın altında mutlaka bir bit yeniği olmalıydı. Durup dururken bu istifa nereden çıktı, hem de seçimler arifesinde diye düşünmeye başladım. Kafamda bir sürü senaryolar uçuştu. ”Acaba hükûmeti ve Reis’i yeterince yıpratamadığını düşündükleri için istifa mı ettirdiler. Daha cevval, daha saldırgan, daha pervasız, vurduğunda daha çok ses getirecek düşüncesiyle mi yerine Abdülhamit Bilici’yi getirdiler?” vb. düşüncelerle boğuşurken bir taraftan da “Acaba ikinci bir Hüseyin Gülerce vakası mı yaşanıyor?” diye düşünmekten de kendimi alamadım. Ancak istifa metnini tekrar okuyunca bu düşüncem bir anda dağıldı.

Hâlâ saldırgan bir dil… Hâlâ kendiler sütten çıkmış ak kaşık… Hâlâ herkes suçlu, tek kendiler masum…

Dumanlı’nın, “Son dönemde basına ve şahsıma uygulanan hukuksuz baskılar nedeniyle Genel Yayın Yönetmenliği görevimi yapamadığımı görüyorum.”  ifadesine nasıl karşılık  vermeli bilmem ki… Devlet büyüklerine etmediğiniz hakaret, iftira, tehdit kalmıyor; hâlâ özgür değilsiniz… Doğru aslında gazete kurşun atamıyor, onu da atabilse tam olacak… Kendileri dışında hiç kimseye hak hukuk tanımamış olanlar, algı yönetimiyle haksızlık ve hukuksuzluktan bahsediyor. Siz değil miydiniz birçok gazeteciyi çeşitli kumpaslarla hapislere tıkan, algı operasyonlarıyla insanlara hayatı zindan eden… Size onların binde biri yapılıyor mu? ”Zaman Gazetesi’ne yeterince ve verimli şekilde katkı sağlayamadığımı düşünüyorum.” ifadesinden ise benim anladığım, “Ben yıprandım, gazeteyi yeterince etkili bir silah olarak kullanamıyorum artık; bu sebeple daha etkili olacak, yıpranmamış birine devrediyorum.” şeklindedir. Bir de ”Özgür düşüncenin kalesi olan gazeteme ve bu gazetede…” diye devam eden ifade yok mu? Ya bu gazete ve gazetede söz sahibi olanlar değil miydi 17/25 Aralık sürecinden sonra en ufak bir aykırı sese tahammül edemeyip birazcık farklı düşünenlerle, kendilerini yeterince desteklemediklerini düşündükleri herkesle yollarını ayıranlar. Leyla İpekçi, Etyen Mahçupyan hatta Hüseyin Gülerce, en ufak farklı düşünceye tahammülsüzlüğünüz yüzünden ayrılmak zorunda kalmış ya da ayırılmamış mıydı gazetenizden?

Yine de her şeye rağmen bu zamanda bu istifanın mutlaka farklı gerekçeleri olduğu kanaatindeyim. Ekrem Dumanlı’nın yerine hemen Abdülhamit Bilici’nin getirilmiş olması da istifanın sürpriz olmadığını gösteriyor. Demek ki planlı programlı bir olay… Bakalım neler çıkacak arkasından… Acaba Ekrem Dumanlı da hicret edecek mi(!) ABD’ye? Bunu da merak etmiyor değilim doğrusu…

Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler…