Geride bıraktığımız yılın son günlerinde Türk savunma sanayiinden güzel bir haber gelmiş ve milli ağır torpido AKYA’nın harp başlıklı ilk test atışını başarıyla tamamladığı duyurulmuştu.

ROKETSAN’ın ana yüklenicisi olduğu AKYA’nın bugüne kadar 60’tan fazla test atışını izlemiştik ancak onların hiçbirinde harp başlığı yoktu. Harp başlıklı AKYA Antalya Körfezi’nde icra edilen atış sırasında hedefi başarıyla vurdu. Ağır hasar alan hedef gemi çok kısa süre içinde maviliklere gömüldü.

AKYA’nın gerçek anlamda geniş çaplı kullanımı için takvim oldukça uzun soluklu görünse de aslında test atışıyla dönülen bu viraj Türkiye için son derece değerli kazanımlara işaret ediyor. Savunma ve Denizcilik Araştırmacısı Kozan Selçuk Erkan ile madalyonun diğer yüzünü çevirdik ve AKYA’nın arka planda ne tür kabiliyetler kazandıracağı meselesini konuştuk.


Rakiplerin ‘ne yapacağını bilmediği’ bir kabiliyet

Erkan, AKYA ağır torpidosunun Türkiye’nin MİLGEM projesinin ilk dönemlerinde hedef konularak başladığı uzun soluklu bir proje olduğu bilgisini paylaşıyor. “Ana amaç sadece silahı yapmak değil tam anlamıyla bağımsız bir sistem oluşturmaktı” diyor.

AKYA’nın test atışı sıkça konuşuldu ancak belki de asıl öne çıkarılması gereken kazanımlar biraz geri planda kaldı. Erkan, perdeyi biraz daha aralıyor ve bu ağır torpidonun neden büyük anlamlar taşıdığını anlatıyor:

“AKYA sadece denizaltıdan atılan uzun menzilli milli bir torpido değildir. Bilinmeyen bir silahtır. NATO ülkelerinde üç ana tip torpido var. ABD yapımı MK 48, İngiliz Tigerfish ve Alman üretimi DM2A4. Bu torpidolar Türk Donanmasında mevcut olup tüm NATO donanmalarında durum benzerdir.

AKYA ortada hiçbir ambargo tehdidi yokken ortaya konan bir silah. Yabancıların ya da rakiplerimizin ezbere bildiği torpidolar haricinde kendi yazılım ve algoritmalarımızla üreteceğimiz bir denizaltı avcısı istendi. Ve bu taleple ‘bilinmezlik içermek’ üzere tasarlanmaya başladı.”


“Özelliklerini bilmediğiniz bir sisteme çare üretmeniz zorlaşır”

Bilinmezlik meselesi dikkatimizi çekiyor… Kozan Selçuk Erkan’dan bu hususu biraz açmasını istiyoruz. Öncelikle bir kez daha tüm Batı dünyasının aynı ya da birbirine çok benzer sistemler kullandığını anımsatıyor. “Bildiğiniz bir sisteme karşı kaçınma veya önleme yapmanız görece mümkündür ama hiç bilmediğiniz bir sistem karşısında cevap verebilmeniz daha zordur” dedikten sonra meselenin bam teline geliyor:

“İşte Türkiye AKYA ile bu bilinmezliği geliştirdi. Ağır torpidolar çok pahalı, bakımı zahmetli ve dışa bağımlı olmanızın yanı sıra üzerinde hiçbir değişiklik yapma izniniz olmayan sistemlerdir. Bir sistemin aynısı rakiplerinizde de varken becerisi ya da zafiyetleri hemen herkes için benzer oluyor.

GÖKBEY Helikopteri ASELSAN'ın yerli ve milli çözümleriyle uçacak GÖKBEY Helikopteri ASELSAN'ın yerli ve milli çözümleriyle uçacak

AKYA tam da bu noktada fark yaratıyor. Dışa bağımlılığı sona erdirirken bir yandan da bize ezber bozan bir güç sağlıyor. Dünyada halihazırda 7 ya da 8 ülke ağır torpido üretebiliyor. Talebin olduğu, üretimin ise çok küçük bir grupta bulunduğu spesifik bir alandan bahsediyoruz. Eğer Ankara elini çabuk tutar ve seri üretim hızla yapılabilirse ihracat için çok büyük bir kapı daha aralanmış olacak.”

“Ağır torpido almak isteyen ülkeler mutlaka kapımızı çalacak”

Her ne kadar denizcilik alanında son yıllarda büyük bir ivme kazanılmış olsa da aslında Türkiye’nin bu konudaki yetenekleri çok eski dönemlere dayanıyor. Türkiye’nin 1970’lerde Ay sınıfı denizaltı üreterek girdiği bu yolda Preveze ve Gür sınıfı denizaltıların da ülkemizde inşa edildiğini anımsamak gerekiyor.

Kozan Selçuk Erkan bir adım daha ilerisini söylüyor ve dünyanın en ileri teknolojilerinden kabul edilen ‘havadan bağımsız tahrik sistemine’ sahip Reis sınıfı denizaltılarının büyük ölçüde yerli üretim olduğunu hatırlatıyor.


“STM 500 ve MİLDEN’i de eklerseniz Türkiye bu alanda bir üst lige belki de Şampiyonlar Ligi diyebileceğimiz klasmana çıkacak” diyor Erkan. Sadece torpido ile işin bitmediği uyarısında bulunup, devam ediyor:

“Burada en önemli işlerden birisi Milli Üretim Entegre Savaş Yönetim Sistemi. Ya da kamuoyunda bilinen adıyla MÜREN… Tam bağımsız olarak son teknoloji yerli imkanlarla tasarlanıp geliştirilen bu sistem hem AKYA torpidolarının hem de yabancı muadillerinin mevcut denizaltılarımızdan atılabilmesini sağlayacak.

Yerli denizaltı üretimimizin başladığı bir süreçteyiz. Ayrıca başka ülkelerin denizaltılarını da modernize ettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Tam da böyle bir zamanda ilk test atışını yaptığımız yerli ağır torpidomuzun da ihracatını göreceğimiz konusunda umutluyum.


Sistemi satıp silahı için başka ülkelere bağlı kalmak ülkemizin ihracat şansını azaltacaktı. Şimdi hem savaş yönetim sistemi hem de ateşleyebileceği mühimmatlar yerli. Torpido konusunda muhtemel bir ihracat engeli ‘MÜREN-AKYA’ ikilisiyle aşacağımıza inanıyorum. Tüm bunları alt alta koyduğunuzda AKYA ilk başta da söylediğim gibi bir torpidonun çok daha ötesinde anlamlar taşıyor.”

Kaynak: TRT HABER