PKK’nın ve IŞİD’in kanlı saldırılarının ardından Türkiye nihayet harekete geçti ve bir yandan ordu sınır ötesinde IŞİD mevzilerini bombalarken bir yandan da güvenlik güçleri ülke içinde birçok kentte PKK, DHKP-C ve IŞİD hücrelerine yönelik geniş çaplı operasyon başlattı.
Türkiye’nin uzun süre bekledikten sonra attığı haklı adımların meşru ve hukuki zemini var.
Bu nedenle operasyona karşı ciddi anlamda uluslararası ve bölgesel tepki beklenmemeli.
İki gün içinde yapılanlar henüz başlangıç ve Türkiye’nin bundan sonra atacağı adımlar daha da önemli.
Öncelikle Türkiye’nin istikrarını, huzur ve güvenliğini tehdit eden terör örgütleri arasında ayrım yapılmadan hepsiyle birden mücadele edilmeli.
Bu açıdan bakınca, dün 5 bin polisin katılımıyla gerçekleştirilen operasyonun IŞİD’in yanında PKK ve DHKP-C hücrelerini de hedef alması gayet doğru bir karar.
Buna bir de “Paralel Terör Örgütü” eklenmeli ve Türkiye’ye savaş açan hainlerle mücadelede asla taviz verilmemeli.
IŞİD’e karşı savaşırken askerlerimizi ve polislerimizi kalleşçe pusu kurarak şehit eden, yol kesip masum insanların araçlarını yakan terör örgütü göz ardı edilemez.
HDP’yle şekillendirilmeye çalışılan “cici çocuklar” imajıyla PKK terörünün üzerinin örtülmesine izin verilemez.
Bu halkın vicdanını yaralar.
İstanbul’un göbeğinde eli silahlı ve yüzü maskeli teröristleri gövde gösterisi yaparken görmek istemiyoruz.
Hem bugün için hem de olası bir seçimin güvenliğinin sağlanması, devlet otoritesinin ve kamu düzeninin sağlanması için çıkarılan yasalar tavizsiz uygulanmalı.
Silah tehdidi altında yapılacak bir seçimden çıkacak sonuçların halkın özgür iradesini temsil ettiği söylenemez.
Sınır ötesi operasyona gelince…
ABD öncülüğündeki koalisyona dahil olmak için Ankara’nın bazı şartları vardı.
Washington bu şartları kabul etmediği için Türkiye bugüne kadar koalisyondan uzak durmuştu.
Ankara’nın şartlarının ne kadarı kabul edildi ve koalisyonla nereye kadar gidilecek henüz net değil.
Fakat ABD öncülüğünde IŞİD’e karşı kurulan koalisyonun IŞİD’in dışında diğer muhalif grupları da hedef aldığı, koalisyon uçaklarının saldırılarında zaman zaman aralarında çocukların da bulunduğu sivil kayıpların olduğu, hepsinden önemlisi koalisyon güçlerinin Suriye rejimiyle koordineli hareket ettiği unutulmamalı.
Türkiye’nin atacağı adımlar, Baas rejimine desteğe ve Şam’la işbirliğine dönüşmemeli.
Beşşar El Esed ve rejimi, Ebu Bekir El Bağdadi ve örgütünden daha kanlı bir katiller çetesi.
Türkiye’nin sınır güvenliğini korumak için Suriye’nin kuzeyinde atacağı adımlar, PKK/PYD’nin hayalini kurduğu “kantonları birleştiren ve Akdeniz’e açılan koridor” oluşumuna da hizmet etmemeli.
Diğer bir ifadeyle, Ankara karşı olduğu koridoru kendi elleriyle inşa etmemeli.
Bu nedenle Kuzey Suriye’de kontrolün kimin elinde olacağı, etnik temizlik girişimlerine karşı Arap ve Türkmen varlığının güvenliğinin nasıl sağlanacağı soruları önemli.
Bugünlerde PKK’nın Suriye kolu PYD’yi Türkiye’ye “birlikte çalışılabilir” partner olarak “pazarlama” girişimleri bir hayli fazla.
PKK neyse PYD odur ve Suriye Kürtlerinin tamamını asla temsil etmemektedir.
Bu konuda ne ABD’ye güvenilebilir ne de PYD’nin vereceği sözlere.
Çözüm Süreci’nde verilen “silah bırakma” sözünün yerine getirilmediği unutulmamalı.
Türkiye’nin aynı delikten ikinci kez ısırılmasına izin verilirse hükümet bunun vebalinin altından kalkamaz.