Suriye rejimine ait savaş uçağından İdlib kırsalındaki Han Şeyhun kasabasına atılan ve sarin gazı içeren bomba, aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu onlarca masum sivilin hayatını kaybetmesine neden oldu.

Söz konusu hava saldırısını gerçekleştiren pilotun kimliği kısa sürede deşifre edildi.

O pilot, Lübnan sınırı yakınlarındaki Tel Kelah ilçesinden General Muhammed Hasuri idi.

Suriyeli aktivistler, Hasuri’nin önceki gün otomobilinin altına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybettiğini ve Rusların talebi üzerine Suriye rejimi tarafından susturulduğunu öne sürdü.

İddianın ne ölçüde doğru olduğu bir yana, Han Şeyhun’a düzenlenen saldırı Suriye’de dengeleri El Esed rejimi ve müttefikleri aleyhine değiştirdi.

Rusya ve İran, “Cihatçıların kimyasal silah deposu vuruldu” dese de kendi yandaşları dışında kimse bu yalana inanmadı.

Bu arada, Suriye rejimine ait Şayrat Hava Üssü’nü Tomahawk füzeleriyle vuran Amerika’dan rejime yönelik saldırıların devam edebileceği sinyali geldi.

Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer, Pazartesi günkü basın brifinginde, Suriye rejimine yönelik füze saldırısıyla ilgili soruları cevaplarken, “Bebeklere kimyasal silahla saldırır, masum insanlara karşı varil bombası kullanırsanız Trump’tan cevap göreceksiniz” dedi.  

Washington’dan gelen bu açıklamada ilk kez “varil bombası” ifadesinin “kimyasal silah” ile birlikte kullanılması dikkat çekici.

Çünkü varil bombası rejim güçlerinin en çok kullandığı silahlardan biri.

Amerika’nın bu konuda kararlı davranması halinde bir sonraki adım rejim güçlerine uçuş yasağı olabilir.

Beşşar El Esed’in ve Suriye rejiminin geleceğiyle ilgili dün de önemli açıklamalar geldi.

Dünyanın sanayileşmiş en büyük 7 ülkesi ile AB’yi bir araya getiren ve dışişleri bakanları düzeyinde düzenlenen G7 zirvesinde Suriye krizinin ele alındığı bir oturum gerçekleştirildi.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, oturumun ardından yaptığı açıklamada, G7 ülkelerinin Beşşar El Esed’in Suriye’nin geleceğinde yer almayacağı konusunda hemfikir olduklarını söyledi.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da benzer şeyler söyledi.

“Esed ailesinin iktidarı sona yaklaşıyor” dedi.

Putin’e “Ya bizim tarafımızı ya da Esed, İran ve Hizbullah’la ittifakı seç” çağrısında bulundu.

Batı cephesi gerginliği planlı bir şekilde tırmandırırken, Rusya ve özellikle de İran cephesi olası bir çatışmanın yol açacağı tehlikenin farkında.

Tahran, Batı’dan gelen açıklamalardaki okların nereye doğru gittiğini gayet net görüyor.

Moskova’ya yapılan “Tarafını seç” restinin İran’ı yalnızlaştırmayı hedeflediğini anlamak için kâhin olmaya gerek yok.

Bu nedenle İran bir yandan o alışılmış içi boş tehditleri yeniden savurmaya başlarken diğer yandan gerginliği düşürmeye ve üzerine doğru gelmekte olan dalgayı mümkün olan en az kayıpla atlatmanın hesaplarını yapıyor.

Iraklı Şii lider Mukteda El Sadr’ın “Beşşar El Esed’in Suriye’nin çıkarı doğrultusunda hareket ederek ülkeyi savaş belasından ve teröristlerin kontrolüne geçmekten kurtarmak için iktidardan vazgeçip görevinden istifa etmesi insaflı olur” açıklamasını ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin “Suriye’de reform gerekli” sözleri Tahran’ın manevrasından başka bir şey değil.

Asıl cevap bekleyen soru şu:

“Suriye ve Irak’taki nüfuzunu koruyabilmek için oluk oluk Müslüman kanı döken İran, Beşşar El Esed’in kellesini vererek yine bir şekilde kendini kurtarabilecek mi?”