Sonunda söyleyeceğimi başından söyleyeyim; utandım. Niye yapıldığını az buçuk tahmin edince, iyice yerin dibine girdim. Şu mübarek günde, şu tatlı oruç ikliminde taşlama yapmak hoş değil ama yapılan şu mübarek günlerde yapıldı, yapılıyor. Tekrarları var, video kanallarında seyrediliyor. Dikkat çekmek için olsa gerek; başka niye olsun! Hele bu işi, nezaketlerine şahit olduğum, duyarlılıklarına hitap edebileceğim dostlarım yapınca. Sarsıldım.
Stüdyoya mezar maketi yapılır mı? Mezar dediğimiz insanı dışından içine çağırırken, siz onu yağmalanan görüntülerin arasına nasıl katarsınız? Vicdanınız sızlamadı mı? Mezar dediğimiz, gürültülerden sükûnete dönüş yolu iken, siz onu nasıl çığırtkan görüntülere yol yaparsınız? Mezar dediğimiz görünemeyen gaybın nazik gömleğidir, siz onu nasıl oldu da çok ışıklı bir stüdyonun karikatürü haline getirdiniz? Ölüm dediğimiz bir tanedir, biriciktir, tekrarı yoktur; siz ölüm adına nasıl maket yaparsınız? Keşke acele etmeseydiniz!
Eğer bir mezarlığa gitseydiniz, bir mezarın başından yayın yapsaydınız, gayet güzel olurdu. Sete mezar kurmak yerine, mezar başına set kursaydınız, derdim ki, yalanla yaralı medyayı biricik hakikatin ayağına götürdü kardeşlerimiz. Severdim, onaylardım. İbret alanlar olurdu. Susardık. Dünyanın ahirete açılan biricik sakin penceresini, vakur sözcüsünü, aziz gerçeğini kof makete, karton gösterişe sıkıştırmanıza üzüldüm…
Hiç bilmem mi, canhıraş bir yarışma içindesiniz. Allah kimseyi reytinge muhtaç etmesin. Piyasa şartlarının eşiğine düşürmesin. Çünkü rakiplerinizden biri yine stüdyoda yine canlı yayında kefen bağladı; bir saat boyunca herkesi tir tir titretti. Müthiş bir gizemi teşhir ederek heyecanlandırdı seyirciyi, adından ve programından söz ettirdi. Bunu gören bir başka rakibiniz, hızını alamadı, stüdyoya tekerlekli tabut soktu; içinde bir insan vardı ve hocamızın “Rabbin kim? Kitabın kim?” türü sorularına ezberinden cevap verdi, yürekleri hoplattı. Gülenler de vardı, ürküp kaçanlar da… Ama reyting alındı… Sonra reklama bağlanıldı.
Kardeşim benim, muhterem hocam, sevgili ‘din programı yapımcım’, ne diyeceğimi bilmiyorum. Şu satırları yazarken bile bu yazıyı yayınlama konusunda tereddütteyim. Şimdi ben size, sizin reyting kurbanı garibanların anlamayacağı, birkaç incelikli söz söyledim diye bu tavrı aslanlar gibi savunacaklar, beni de hasetçi sayacaklar. Olsun!
Mahremimizi görüntüye yağmalatmayın, n’olur! Ölümü ucuzlatmayın, ucuzlatmalarına izin vermeyin, yalvarırım. Bakın, gelip geçiyor bu dünya, reyting de gelip geçici. Ölüm var, kabir var, hesap var; kendinize acıyın… Satışa getirmeyelim ölümü…
Biricik suskunluğumuzu gürültülere ezdirmeyin! Lütfen!