Sözde ağaç sevdalısı bir grup tiyatrocu, Taksim Gezi Parkı’nda devlete karşı 2013 Yılı Mayısında başkaldırdı. İki polisimiz şehit düştü, onlarca banka ve işyeri yağmalandı, yüzlerce kamu binası ve aracı kullanılmaz hale getirildi, milyonlarca dolar zarara uğradık. Neticede Türkiye’nin yukarı doğru giden grafiği, bir anda tersine döndü ve şer odaklarının hükümeti yıkmak için başlattığı projelerin ilki kısmen de olsa başarıya ulaştı.

ABD o zaman, göstericilerin temel hak ve özgürlüklerine dikkat çekip “kaygılıyız” demişti.

Oysa aynı Amerika daha iki yıl öncesinde, “Wall Street’i İşgal Et” protestolarında yerde oturan öğrencilerin direkt gözlerine hedef alıp, baştanbaşa biber gazı sıkmıştı. FBI verilerine göre sadece 2016 yılında ABD polisinin öldürdüğü kişi sayısının bin 152 olduğu açıklandı.

Almanya, göstericilere orantılı ve uygun hareket etmemizi tembihlemişti.

Lakin bize öğütler veren Almanya sadece bir yıl sonra 1 Mayıs törenlerinde çıkan olaylarda göstericileri tekmeleyip, TOMA’larla püskürttü. Daha birkaç ay evvel gerçekleşen G20 zirvesini protesto eden göstericileri de kollarından tutup, sürükleyerek gözaltına aldı.

O günlerde Fransa Türkiye hükümetini “ağırbaşlı” olmaya davet etmişti.

Ki, henüz Gezi eylemlerinin üzerinden bir ay bile geçmeden, evlerinden çıkarılan göçmen kadınların eski evlerinin önünde yaptıkları eyleme Fransa polisinin müdahalesi tam bir ağırbaşlılık örneğiydi. Gösteride hamile kadınları ve çocukları yerlerde sürükleyen polise kimse bir şey demedi. Geçtiğimiz sene de Çalışma Reformuna karşı çıkan göstericiler tekme, tokat gözaltına alındı.

İtalya, Gezi Parkı Olayları sırasında “Artık iki Türkiye var” diyerek, Türkiye’nin bölündüğünü sevinçle ilan etmişti.

Ama bu açıklamadan bir yıl sonra kemer sıkma politikasına tepki eylemlerinde yerde yatan göstericilerin tekmelenmesinde, eylemcilerin kafasına copla vurulması hakkında hiçte öyle konuşmadı. Tam tersine henüz bu yılın ağustos ayında, sığınmacılara yapılan müdahalede “Bir şey atarlarsa kollarını kırın” diyenler yine kendileriydi.

Hollanda, Gezi eylemlerinde polisin müdahalesini değerlendirirken “Ürkerek ve şok içinde izliyoruz” ibaresi kullanmıştı.

Nisan ayındaki referandum öncesinde Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımıza başkanlık sistemini anlatmaya giden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın yolunu kesip, Türk vatandaşlarına polis köpekleriyle saldıranlarda Hollanda’ydı.

Ve geçtiğimiz pazar günü, Katalonya’nın bağımsızlığı için yapılan referanduma İspanya polisin müdahalesi sonucu 465 kişi yaralandı. (Ki tam burada belirtmek istiyorum: o dönem İngiltere’yle, İspanya Türk Devleti’nin yanında yer alan nadir devletlerden oldular)

Yani, uzun lafın kısası kardeşim öyle ABD’nin, Avrupa’nın gazına gelip de “Türkiye’de ifade özgürlüğü yok, özel hayata müdahale var, adalet istiyoruz” diye ezberletilmiş sloganlarla muhalefet yapıp, içinde olduğun geminin altını oymaya kalkma.

Sıkıyorsa; aha Washington orada, Berlin orada, Roma orada, Londra orada, Paris orada, Amsterdam orada git bir aylığına, çık sokağa, gördüğün ilk ATM’ye el bombası at, polis arabasını ters çevir yak, marketleri, dükkânları yağmala bakalım ne oluyor sonra!