Dünyanın en bilinir şehirlerinden biri; Sultan Fatih’in ve ‘güzel’ askerlerinin, Efendimizin Hadis-i Şerifine mashar olarak bizlere emanet bıraktığı aziz şehir İstanbul. Bu şehri ne kadar anlıyor ve yaşıyoruz? İstanbul’a manen izin alarak yerleşmek gerektiğini söyleyen Şehir Araştırmacısı Fahri Sarrafoğlu, “İstanbul için kim güzel bir şey yaparsa o zaman işte ‘müjdelenmiş askerden’ olur.” dedi.
EBRU OKANLAR /MÜLAKAT
Son birkaç neslin üzerinde ne yazık ki gereğince durmadığı İstanbul’un manevi boyutunu Şehir Araştırmacısı Fahri Sarrafoğlu’yla konuştuk.
Kısaca neden İstanbul diye sorsak Fahri hocam ne dersiniz? Siz aslında gazetecisiniz, iletişimcisiniz ama ayrı bir İstanbul merakı var bu nerden geliyor?
-Değerli kardeşlerim, öncelikle böyle bir imkân verdiği için başta Diriliş Postası’na ve yazımından baskısına dağıtımına kadar tüm emeği geçenlere ayrı ayrı teşekkürler. Amacımız İstanbul’un tarihi yapısını veya camilerini tanıtmak değil, genel olarak İstanbul’a sahip çıkarak gelecek nesillere güzel bir miras bırakmak. Sorunuza gelecek olursak nerden bu İstanbul merakı, aman efendim bizim ki merak değil, bizim ki 1976 yılında ilk geldiğimde İstanbul’a 10 yaşında İstanbul’a hayran olmak. Önce hayran oldum, sık sık gelmeye başladım. Sık sık İstanbul için bahaneler üretmeye başladım.
Askerlik ve yurtdışı eğitim bitince İstanbul’a yerleşmeye karar verdik. Ama bize büyüklerimizin tavsiyesi önce manevi izin almamız lazım dediler. Yani İstanbul’a Fatih Sultan Mehmet Hazretlerinden ve Mehmet Emin Tokadi, Eyüp Sultan ve Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerinden izin alarak yerleştik evet bu da güzel bir edeptir. O zaman merhum Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi’nin müritlerinden Aksaraylı Merhum Saatçi Osman Amca ve yine Aksaray’da halen yaşıyor manevi büyüklerinden Cemalettin Perek abi dediler ki; önce manen izin al öyle yerleş… Bizde bu güzel edebe uyarak İstanbul’a inşallah yerleştik.
Ben orayı biraz daha açmak istiyorum hemen kapattınız ama İstanbul manevi bir şehir burada yaşayanların nelere dikkat etmesi gerekir?
-Değerli kardeşim, öncelikle Türkistanlı Mahmut Amca vardı, Medine de yaşardı. Yüz küsür yaşında vefat etti. Hem Medine de görüşmemizde hem de İstanbul’a gelişinde dediler ki: “ Aman kuzum dikkat et. İstanbul Medine gibidir. Medine de gelip buraya kalmak isteyenler eğer edebe dikkat etmezlerse körük gibidir. Yani layık olanı çeker olmayanı gönderir, sen İstanbullu ol, diye dua etmişlerdi. Onun için ben İstanbul rehberi değilim, sadece gençlere bilgi veriyorum, okullarda ya da yazılarımda ve Erkam Radyo’da.
Resulullah efendimizin sizin de bildiğiniz Hadis-i Şerifi var. Bu konuda sanırım bize müjdeniz var onu da paylaşabilir misiniz?
-Efendim, kardeşinizin bu hadis-i şerifle ilgili yorumu şöyle. İstanbul fethedildi, bu unvan Fatih Sultan Mehmet’e ve onun askerlerine nasip oldu. Yani onlar müjdelenmiş asker Ni’mel Ceyş oldular. Biz de diyoruz ki kim ki bu hadis-i şerifi niyet ederek ‘Ya Rabbi bende bu hadis-i şerife nail olmak istiyorum’ derse o zaman İstanbul için güzel şeyler yapsın, sokağa çöp atmasın, kaldırıma araba park etmesin, tükürmesin yani İstanbul için güzel bir şey yaparsa o zaman işte müjdelenmiş askerden olur . Hanımefendiler ve beyefendiler hep bu niyetle hareket edelim inşallah…
Bir İstanbul gezisi ana hatlarıyla nasıl gerçekleştirilmeli?
– “Haydi İstanbul’u gezelim; ama nereden başlayacağız?” denilecek olursa bunun cevabı bellidir: Bir İstanbul gezisi ve ziyareti Eyüp Sultan’dan başlamalıdır. Yani ilk olarak mânevî boyutu dikkate almak gerekiyor. İstanbul’un mânevî merkezi de Eyüp Sultan olduğu için ziyarete oradan başlamak gerekiyor. İstanbul’da mânevî derecesi yüksek pek çok evliyâ var; ama elbette ki bunların hiç birisi derece bakımından sahâbeden üstün değildir.
Üstelik Eyüp Sultan Hazretleri, Rasûlullah Efendimiz’e hem mihmandarlık hem de alemdarlık yapmıştır. Bugün Eyüp Sultan Camii’ne girdiğinizde, minberde sağlı ve sollu iki adet sancak görürsünüz. Orijinal değillerdir ama orijinalinin yerine kâim olmuş birer işarettir, semboldür onlar. Birincisi, Eyüp Sultan Hazretleri’nin, Peygamber Efendimiz’e alemdarlık yaptığının işareti, ikincisi de fetih sancağının işaretidir.
Çünkü Eyüp Sultan Hazretleri: “Buralar fethedilecek!..” mesajını orada vermiştir. Böyle sancakların bulunduğu iki camimiz daha var. Bunlardan birisi Ayasofya Camii diğeri ise Bâlâ Süleyman Ağa Camii’dir. Maalesef Ayasofya’da bulunan iki sancağı da bakımsızlıktan çürüttük. Bâlâ Süleyman Ağa Camii’ndekilerin birini de aynı şekilde çürüttük, diğerini ise çaldırdık. Yani şu anda Fatih Sultan Mehmed Han’ın bizzat diktirdiği fetih sancağı elimizde yok. Eyüp Sultan’dan sonra Suriçi’ne doğru devam etmemiz lâzım. Zaten Suriçi’ne yaklaşırken sahâbeleri göreceksiniz. Meselâ Câbir Camii de denilen Atik Mustafa Camii var. Orada Câbir Hazretleri’nin makâmı var. Suriçi’ne girdiğimiz zaman ziyaretlerimizde, Fatih merkez olmalı. Orada fethi ve Fatih’i anlatmalı, çünkü Fatih oraya çok önem verdi.
Fatih Camii ve onun yeri çok önemli. Dikkat edin, Fatih Camii’ne pek fazla turist gelmez. Süleymaniye’yi, Sultanahmet’i, Beyazıt’ı bilen turistler Fatih’i pek bilmez.
Çünkü fetih onların zihninde ve şuuraltında olumsuz bir hâdisedir. Bu sebepten onunla alâkalı unsurları ve Sultan Fatih’i pek sevmezler.
SON OLARAK SÖYLEMEK İSTEDİKLEİRNİZ VAR MI?
Diyorum ki; İstanbullu olalım. Yani nerelisiniz deyince şu şehirden bu şehirden değil de 20 yıldır 40 yıldır İstanbulluyum demek lazım. İkinci olarak da imamların tek başına namaz kıldığı camiler var. Bu böyle oldukça bunlara nasıl sahip çıkabiliriz ki?
Meselâ, Molla Gürânî Camii’ne gittik; imam bize sarıldı: “Her gün iki kişi namaz kılıyorduk. Bir yaşlı amca geliyordu, bugün gelmedi çok üzüldüm. ‘Yâ Rabbi, hiç olmazsa bir kişi gönder de, namazımızı cemaatle kılalım’ diye dua ettim. 8 kişi gönderdi.” deyip hepimizle teker teker musafaha etti.
Hâkezâ Câbir Camii’nde olsun, Gül Camii’nde olsun sadece ikişer, üçer kişilik cemaatler oluyor. Bu sebepten çoğu cami sabahları açılmıyor bile. Kısacası, camilerimize sahip çıkmanın birinci ve en önemli yolu onları cemaatsiz bırakmamaktır. Bu, teker teker hepimizin üzerine düşen bir vazifedir.