Bağırsak bakterilerinin ve insan vücudundaki diğer mikroorganizmaların sağlık üzerindeki etkileri ile ilgili çalışmalar mevcut. Mikrobiyom adı verilen ve insan vücudunda yaşayan trilyonlarca mikroplar var. Bu mikropların çoğu bağırsaklarda yaşıyor. Bağırsak mikropları yiyecekleri sindirmemize, vitamin üretmemize yardımcı olur ve enfeksiyonlara karşı bizi korur. Peki, bu bağırsakların insan beynini nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü?
DEMET İLCE / RÖPORTAJ
Son 10 yılda yapılan çalışmalar bağırsak mikroplarının insanların ruh halini, duygu durumunu, açlık ve tokluk hissini, hatta öğrenme ve hafıza yetisini etkilediğini ortaya koydu. Bu mikroplar, beyin fonksiyonunun korunmasına yardımcı olmakla kalmıyor aynı zamanda anksiyete, depresyon ve otizm gibi psikiyatrik ve nörolojik bozuklukların riskini de etkiliyor. Peki nasıl? Nöroloji Uzmanı Ali Akben Diriliş Postası’ndan Demet İlce’ye anlattı.
Bağırsaklarımız ikinci beyin mi?
Kadim geleneksel tıbbın bağırsak sağlığını önemsediğini biliyoruz. Ortodoks batı tıbbı ise bağırsak sağlığı ile sağlıklı beden ve ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi ancak iki binli yılların başında fark etti. Yapılan bilimsel çalışmalar, bağırsaklarımızın sadece boşaltım organı görevi olmadığı ve hatta ikinci beynimiz olduğu gerçekliği ile yüzleşince bu alanda çalışmalar arttı ve enteresan gerçeklerle yüzleşmeye devam ediyoruz.
Bağırsaklarımızın boyutunun kocaman bir tenis sahası büyüklüğünde olması ve zengin mikrop çeşidi ile trilyonlarca hücrenin ortak gayreti ile ruh ve beden sağlığımız koruyor olması bu alanda çalışmaları hızlandırdı.
Beynimiz tarafından salgılanan mutluluk hormonu dahil birçok aracı maddenin, doku ve hücrelerimizi koruyucu birçok vitamin ve en önemlisi de bağışıklık sistemimizin güçlü olması için gerekli tüm malzemelerin bağırsaklarımızdaki mikropların marifeti ile sağlanıyor olması bağırsaklarımızın ikinci beynimiz olduğu gerçekliği ile yüzleşmemizi perçinleştirdi.
Bağırsaklardaki mikroplar ne işe yarıyor?
Mikrobiyota dediğimiz milyarlarca bakteri, virüs, mantar ve parazit özellikle bağırsaklarımızda kurduğu mükemmel ve muazzam düzenle bu görevini aksatmadan yürüttüğü için sağlıklı yaşamaya devam ediyoruz. Bağırsaklarımıza ikinci beyin denmesinin ana sebebi bu gerçeklik olsa gerek.
Bağırsaklarımızdaki mikrobik dengeyi yediklerimizle ve yaşam tarzımızda yaptığımız yanlışlıklarla bozmak için var gücümüzle çalışmasak ve gölge etmesek aslında daha sağlıklı mutlu ve huzurlu yaşamamız mümkün.
Bağırsak hücrelerimizin dengesini bozan gluten, zararlı şekerler , katkı maddeli gıdalar ,stres, uyku düzensizliği, hareketsiz yaşam tarzı gibi sebeplerle bozup disbiosise sebep olunca birçok hastalığa açık hale gelebiliyoruz. Mutluluk hormonumuz olan seratoninin yüzde doksanı bağırsaklarda üretilince bağırsaklarımız için ilk beynimiz bile diyebiliriz. Bugün biliyoruz ki tedavisinde zorlandığımız bazı psikolojik hastalıkların kaynağı bağırsak faaliyetlerinin bozulması ile ilgili.
Özellikle yanlış beslenmenin de katkısı ile bağırsak florası bozulduğunda aradan çok geçmeden depresyon, panik atak, anksiyete, hatta psikotik bozukluklar, otizm, alerjik hastalıklar migren ve romatizmal hastalıklar, alzaymır, demans ve otoimmün hastalıklar füze gibi artarak art arda sıralanabiliyor.
Bağırsak ve beyin arasında nasıl bir bağlantı var?
İşin sırrını daha yeni yeni çözmeye başladık. Beyinle bağırsakların embriyolojik kökeni aynı. Çin tıbbında hala önemini koruyan meridyen kavramında beynimize ait bir meridyenin olmaması ve bunu kalın bağırsak, ince bağırsak ,mide ve safra kesesi meridyenleri ile yerine getiriyor olunması da çok manidar ve araştırılması ve üzerinde çok çalışılması gereken bir konu:
Pratik hayatta karın krampları ile stres arasında çok yakın bir ilişkinin olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Ne oluyor da bu kramp yaşanıyor?
Ne oluyor da stres mide ve bağırsaklarımızda aniden etkisini gösteriyor?
Cevap bekleyen onlarca hatta yüzlerce sorunun cevabını yukarda özetlediğim bilgiler içerisinde bulabiliriz. Özellikle çocukluk çağlarında sık görülmeye başlanan ve sektör haline gelmiş tedavisi aranan onlarca hastalık var.
Otizmden hiperaktiviteye, dikkat eksikliğinden hafıza sorunlarına, kişilik bozukluğundan davranış bozukluklarına kadar çok sayıda türetilmeye devam eden hastalıkların altında da bağırsak florasındaki bozulma olduğunu biliyoruz.
Asistanlık yıllarımda Parkinson ve sara hastalığında önerdiğimiz ketojenik diyet günümüzde tekrar parlatılarak yukarıda zikrettiğim hastalıklarda yeniden kullanılmaya başladı.
Ketojenik diyette yağ ağırlıklı proteinli gıdalar orantısız kullanılarak bağırsak florası doğallığını korur hale getiriliyor. Ayrıca bu diyetle oluşturulan asidik ortam da hücrelerde kendini toparlama dediğimiz duruma yardımcı olabiliyor.
Prebiyotikler ve probiyotikler sağlıklı bağırsak florası için önerilen preparatlar.
Turşular, sirke, ev yoğurdu, gezen tavuk yumurtası ve dolaşan hayvan eti de bağırsak florasının düzenlenmesinde yardımcı rol oynayan tavsiye edilen gıdalar.
Rafine şeker, buğday, buğdaydan imal edilen katkı maddeli gıdalar ve koruyucu adı altında gıdalara katılan zehirlerinden mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışmak ise sağlıklı yaşamamızın olmazsa olmazı.