(Birinci Erkek Öğrenci): Kanka bittik biz olum ya!
(İkinci Erkek Öğrenci): Niye kardişim ne oldu ki?
(Birinci Erkek Öğrenci): Ne oldusu mu var ya! Bizim mezuniyet balosu güme gidecek. Ramazan ayını hiç düşünmedik. Saat beşte başlayacaktı program. İkramların ardından saat yedide yemek. Şimdi her şeyi sil baştan programlamak şart.
(Birinci Kız Öğrenci): Tarih bölümü ne güzel erkenden yaptı programı. Tabii adamlar tarihçi, hicrisi miladisi hepsini biliyorlar. Demiştim size beyler, “Elimizi çabuk tutalım” diye.
(İkinci Erkek Öğrenci): Neyse, olan oldu artık. Bundan sonrasını düşünelim. Hem bizim arkadaşların kaçı oruç tutuyor ki?
(Birinci Kız Öğrenci): Tutmasınlar abi! Bir gün de tutmasınlar. Ne olacak ki? İnsan ömründe kaç defa üniversite mezuniyet programına katılır ki? Ramazan her yıl geliyor. Üstelik 30 yerine 29 tutsun. Hem o neydi; kaza mıydı, fidye miydi, neydi? Onu yapsınlar.
(İkinci Kız Öğrenci): Sadece oruçla iş bitmiyor canikom. Anneciğim bizim pederi zor ikna etmişti balo mekânına ve giyeceğim kıyafete. Şimdi bir de Ramazan olunca hepten huysuzlanacak. Adama anlatamıyorum ki! “Sevgili babacığım bu bir balo gecesi. Baloda dekolte giyilir. Her zaman giydiğim şey değil ki! Hamama giren terler, baloya giden…” Ne bilim işte sonunu uyduramadım. Ama o tutturmuş gelenek-görenek, örf-adet. Konu komşuya ne dermiş sonra? Bana ne konu komşudan! Bir de fotoğraflarımı hesabıma atınca amcam memleketten bakıp ayıplıyormuş babamı. O önce kendi oğlunun paylaştıklarına baksın. Neyse ya, moralimi bozmayayım şimdi.
(Birinci Erkek Öğrenci): Konuyu dağıtmayalım şimdi. Herkesin kabul edebileceği bir program yapmamız lazım abi. Alkollü içki servisini çıkartıyoruz. Yemek saatini de iftara göre ayarladık mı, tamam gibi. Geriye kaldı mekân.
(Birinci Kız Öğrenci): Oldu olacak Pier Lotti’de yapalım, cami manzaralı. Olmadı Ortaköy Camii’ne yakın yaparız. Hatta köprünün altından bir mahya sarkıtırız. Babalarımızın da içi rahat eder. İftarlı balo mu olur oğlum? Kafayı mı yediniz siz? İftar duasından sonra da birbirimizi dansa kaldırırız.
(Birinci Erkek Öğrenci): Bak onu hepten unutmuştum. Bir de dans vardı değil mi? Ne yapcaz biz kanka yaa! Daral geldi valla! Dans yerine şöyle bir semazen gösterisi mi ayarlasak? Hem bizim gençler “Mesneviden ders aldım…” şeysini çok tutuyordu, sırıtmaz. Abi geldiğimiz noktaya bak be! Resmen balo ile Ramazan arasına sıkıştık kaldık.
(İkinci Erkek Öğrenci): Ben sana dedim kanki; “Bu işler kitapta durduğu gibi durmaz, gelir karşına çıkar”, diye. Mesela bak bana! Tanrı tamam ama gerisi kafama yatmıyor, işte bu kadar! Gördüğün gibi kafam rahat. Gerçi ne kadar kalabalık o kadar eğlence demek. O yüzden siz yine de bir ara formül bulun. Benim için sorun yok.
(İkinci Kız Öğrenci): Arkadaşlar dans işi olmaz. Yanlış anlaşılmasın, beni biliyorsunuz. Ama bizimkilere anlatamam. Hem sadece ben değil, diğer kızlardan da ailesi arıza çıkaracak olan var. Ne kadar gizlesek de bir şekilde duyacaklar. Annemi bir şekilde yola getiririm ama babamla bildiğin kavga ederiz. Adam “Evleneceğin erkekle nikâh kıyar öyle dans edersin ancak!” diyor kızım, neyin kafasında olduğunu düşünsene!
(Birinci Kız Öğrenci): A bakın Mert geliyor. Merhaba Mert. Nasılsın? Geliyorsun değil mi mezuniyet balosuna?
Mert: Merhaba. İyiyim. Sen nasılsın? Hayır, gelmiyorum.
(Birinci Kız Öğrenci): Ama neden, ne var ki bunda?
Mert: O gün oruç tutuyorum.
(Birinci Erkek Öğrenci): Ramazan’dan sonra olsa katılacak mıydın sanki?
Mert: Hayır.
(Birinci Erkek Öğrenci):O niye peki?
Mert: O günlerde de namaz kılıyorum.
(İkinci Erkek Öğrenci): Al işte! Kitap gibi adam. Koçum benim. Adam tutarlı arkidişler…