Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) neyin ürünü?

Tabii ki 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü…

YÖK, 6 Kasım 1982 yılında mevcut darbe anayasasının 131. maddesi esasına göre kuruldu.

Darbe zihniyetinin emir ve komutasında bir eğitim sistemi oluşturulması amaçlandı sanki. Darbe anayasası ile kurulan YÖK’ün kuruluşu hep protesto edilmedi mi? Bu güne kadar hep sorun çözmek yerine sorun üretmedi mi?

YÖK ve üniversitelerde FETÖ/PYD yapılanmaları ile ilgili ayyuka çıkan haber ve yorumlardan, akademisyenlerin teröre destek bildirgesine imza atmalarından da anlıyoruz ki bu alan çok sorunlu bir alan.

Ankara kulislerinde konuşulan iddialara göreYeni Anayasa ile darbe ürünü olan YÖK tarihe karışıyor. Yani kapatılıyor. Bu noktada birçok üniversitedende görüşler istenmiş bile…

Bu durum, Türk yüksek tahsili müesseselerinin Yeni Anayasa ile özgür eğitim alanlarına dönüştürüleceği anlamına geliyor. 15 Temmuz alçak darbe ve işgal kalkışması, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması gerektiğini de bize gösterdi.

Yeni Anayasa ile devletimizin de yeniden yapılanmasını gerekli kılmaktadır. Buna ‘Başkanlık’ sistemine geçiş de diyebiliriz.

Bu noktada ben de bir katkı sunmak istiyorum. Akademik kıyafetler ve unvanlarda da sorun var.

1933’ten önce üniversitelerde profesör, doçent yerine müderris, müderris muavini vardı. Dekan ve rektör yerine de emin, reis var, müdir-i umumi var.

Tevhit-i Tedrisat Kanunu 1924’te çıkıyor, aynı yıl medreselerin kapısına hiçbir makul gerekçe yokken kilit vuruluyor ama müderris payesi ve titri 1933’e kadar üniversitelerde devam ediyor.

Yeni yapıda öze dönüş neden olmasın?

Peki, akademik kıyafetler kimin nesi?

Neredeyse tamamı kilise kıyafeti veya onun renk ve stilizasyon itibariyle kötü taklidi, kültürel bir göndermesi…

Avrupa’da, sonra Amerika’da bunun böyle olmasının çok haklı ve meşru sebebi var. Üniversitelerin gelenekleri, hatta ilk binaları itibariyle ana kaynağı kiliseler, manastırlar. Ayrıca zaten adamlar fiilen veya kültürel olarak da Hıristiyan.

Akademik kıyafetleri sadece gelişigüzel, herhangi bir kilise kıyafeti değil, üniversiteyle ve bölgeyle irtibatlı olarak Hıristiyanlık içinde mezheplere ve tarikatlara da doğrudan göndermede bulunan bariz unsurlar, şekli özellikler, renkler taşır. Kepler de öyle. Bilen biri kıyafetleri görür görmez hangi mezhebin, meşrebin ve tarikatın olduğunu kolaylıkla anlar. Neden bu Hıristiyan tarikatlarının simgeleri hiç tartışılmaz da hep İslami tarikatlar tartışılır?

Neden böyle olduğuna gelince, dayatma, cehalet, ‘Milli Eğitim’ politikasının olmayışı dışında aklıma başka da bir şey gelmiyor. Sizce?

21 Ekim’de neler oldu?

1854  yılında Kırım Savaşı’nın başlaması üzerine modern hemşireliğin kurucusu FlorenceNightingale, 38 başka hemşireyle birlikte Üsküdar’daki Selimiye Kışlası’na gönderildi.

1860 yılında ilk özel siyasi gazete Tercümanı Ahval çıkmaya başladı. Sahibi Yozgatlı Çapanoğlu Agah Efendi idi.

1879  yılında Thomas Edison, karbon filamanlı elektrik ampulünü icat etti.

1945 yılında  Fransa’da kadınlar, ilk kez oy kullanma hakkı elde etti.

1945 yılında Türkiye nüfusu 18.871.203 olduğu açıklandı. İstanbul il nüfusu ise 1.071.686.

1973 yılında Necmettin Erbakan Milli Selamet Partisi Genel Başkanı seçildi.

1977  yılında Avrupa Patent Enstitüsü (EPI) kuruldu.

1998  yılında TBMM, NATO’nun genişlemesini onayladı. Böylece 16 ittifak üyesi ülkenin de onayı tamamlandı ve genişleme kesinlik kazandı.

1999 yılında  Ahmet Taner Kışlalı bombalı bir suikastla öldürüldü.