Herkes her şeyi çok iyi bildiğini iddia ediyor. Her şeyi iyi bildiğini düşündüğü için kendince savunmasını da yapıyor. İnandığı fikrini savunmada yetersiz kaldığını görenler ise hakaretler veya küfürler sıralıyor. Tüm bunlara sosyal medyada tanık oluyoruz. İnsan yaşamı boyunca doğruyu bulma peşindedir. Yaradılış gayesi de budur zaten. Buna göre ise her daim insanın yeni bilgiye, öğrenmeye açık olması gereklidir.

İnsan her daim yanılabileceğini bilmelidir. Yaşam, doğruları hayatına uyarlayarak yaratıcının rızası üzerine kurgulanışının ta kendisidir.

Sosyal medya hesaplarından baktığımızda, kin ve nefret, hakaret ve küfürler gırla olduğunu görüyoruz. İnsanın hak ve hukukunun çiğnenmesi kabul edilebilir değildir. Herkes haklı. Haksız olan yok. Bu üslup insani bir üslup değildir. Kendimize gelmemiz lazım, sevgiyi, hoşgörüyü, seviyeli tartışmayı öğrenmeliyiz. Doğruyu neden savunduğumuzu da düşünelim. Doğruyu savunuyoruz çünkü, ikna etmeye çalıştığımız insanın da doğru yolu bularak mutlu olmasını istediğimiz içindir. Mutluluğunu istediğimiz insanı kırmaya ve dökmeye çalışmamız akıl işi değil.

İyi de nasıl?

Okumuyoruz ki; Yazarlara, ilim adamlarına yeterince değer de vermiyoruz. Bazen yazarlarımız da üslubunu bozuyorsa işler fena demek ki…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da 4’ncü CNR Uluslararası Kitap Fuarı’nın açılış töreninde Twitter kullanımına gönderme yaparak “140 karaktere sığdırılmış aforizmalarla gerçek bilgiye ulaşılamaz, alim hiç olunmaz. Bu şekilde sadece malumatfuruş olunabilir. Yarım porsiyon aydın olunabilir” şeklindeki sözleri ders niteliğinde idi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki kitap okuma oranlarının arzu edilen seviyelere çıkarılamadığını da ifade etti ve şunu dedi:

“Günde 3-5 saatini televizyona, çok daha fazlasını internete ayıran insanımızın kitap okumaya hasrettiği sürenin yılda 10 saati bulmaması bize asla yakışmayan bir tablodur.”

Eğitim sistemimizin şimdi tartışılmasının tam zamanıdır. Devletin tüm kadrolarına sızan FETÖ, en çok da eğitim sistemimizi tahrip etti. 15 Temmuz alçak darbe ve işgal kalkışmasından sonra en çok eğitim sisteminden ihraçları yaşadık.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerini ziyaret eden öğretmen adaylarının serzenişlerine tanık oldum.

Bunca ihraçlara rağmen yeterli öğretmen atamalarının yapılmamasından yakınıyorlar. Ayrıca, yeni atanacak öğretmenlerin iyice soruşturulmasından yanalar. Ancak şunu da söylüyorlar:

“Geceyi gündüze katarak, maddi manevi fedakarlıklar yaparak KPSS’de yüksek puanlar aldık, derece yaptık. Atamaların tamamen mülakat puanı baz alınarak yapılması bizlerin emeğine yazık etmektedir. Özellikle bazı bölümlerde çok düşük puanlı adaylara mülakat uygulaması nedeniyle atanma şansı doğmakta, yüksek puanlı adaylar mağdur olmaktadır. Bizler KPSS puanımızla ve kapsamlı güvenlik soruşturması ile atanmayı, mülakat uygulamasının devamı durumunda ise mülakatta puan verilmemesini ve mülakatı başarıyla geçen adayların KPSS puanları baz alınarak atamasının yapılmasını talep ediyoruz.”

FETÖ’nun tahrip ettiği eğitim sistemini hızlı ve adaletli bir şekilde yapılandırmaktan başka çaremiz yok. Sosyal medya hesaplarından bilgi sahibi olmak yerine, çok okuyup derin bilgi sahibi olmaktan başka çaremiz de yok. Sevgiyi hayatımızın merkezine koymaktan da başka çaremiz yok.

FETÖ’nun tahrip ettiği güvensizliği, kargaşalığı, güvene ve sevgiye dayalı, birlik ve beraberlik içinde oturtmalıyız. Dağınıklılığımız ancak düşmana yarar.