SETA’nın düzenlediği Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu referandumda kullanılacak siyasi söylemlerin yol haritasının ilk işaretlerini verdi.

Bu sempozyuma davetli olarak katıldım. Özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiklerini gördüm. Ayrıca gençlerin gözlerinden heyecanları da okunuyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşurken, gençlerin tezahüratları bitmek bilmiyordu. Bu tezahüratlara karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa değişikliğindeki seçilme yaşının 18’e inmesinin salondaki gençlere yansıdığını ifade etti.

Bu sempozyumda gördüm ki, referandum seçiminde gençler sahada daha çok olacak. Daha çok çalışacaklar. Milletvekili seçilmeyi başaran gençlere de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir müjdesi vardı. Milletvekili seçilmeyi başaran kişinin askerlikten muaf olacağı müjdesi.

Doğal olarak askerlik vatana hizmettir. Milletvekilliği de vatana hizmettir. Polislikte vatana hizmettir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu söylemi ile vatana hizmetin ayrıştırılamayacağını da hatırlatmış oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhuriyet tarihine de vurgu yaptı ve 1921 Anayasası ile 1924 Anayasası arasında ciddi farklar olduğuna dikkat çekerek, tek partili dönemin millete karşı yaptıkları adaletsizlikleri hatırlattı.  

Bende bunlardan birkaçını yazayım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1925 yılından sonra kendi vatandaşının dinine ve inancına karşı yasaklar koyarak millet-devlet bütünleşmesini ortadan kaldıracak girişimleri oldu.

1925 ile 1927 yılları arasında görev yapan istiklal Mahkemeleri laikliğe muhalif ve irticai bir isyan olarak nitelediği olaylarla doğrudan veya dolaylı olarak ilişkili saydığı herkesi ağır bir şekilde cezalandırdı. Şark istiklal mahkemesi 5010 kişiyi yargılayarak 420 kişiyi idam etti. Ankara İstiklal Mahkemesi ise 2436 kişiyi yargılayarak, 240 kişiyi idam etti. Bu mahkemelerin asker kaçağı iddiası ile verdiği idamlar bu rakamların dışındadır.

25 Mayıs 1925’te kapatılmasına karar verilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatma nedeni, parti programında yer alan “Dinsel düşünce ve inançlara saygı” ilkesinin laikliğe aykırı bulunuşu idi…

1926 yılından itibaren Hıristiyan yıl sayısı ve Alafranga saatin kabulü laiklik adına yapılan değişiklik arasında yerini aldı.  1928 yılında Latin alfabesinin kabul edilmesi ile dilimiz kökünden kesilmiştir. Müslümanlarla aynı yazı dili kullanılmasından bile rahatsız olunmuş ve dil devrimi kandırmacası ile millete yeni bir alfabe dayatılmıştır.  Böylece tarihimizi okuyamıyor ve anlayamıyoruz.

CHP’nin 2. Büyük Kongresi’nde kabul edilen partinin yeni nizamnamesinde, dini değerler yerine “Laik” deyimi kullanıldı. 1924 anayasasında yer alan devletin resmi dininin İslam olduğu hükmü de kaldırıldı. 1937 yılında ise laiklik bir anayasa ilkesi haline getirildi.

Tüm bu uygulamalar FETÖ tipi yapılara zemin hazırladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’da önceki gün SETA’da yaptığı konuşmada açıkça ifade etti ve “Bu mesele Cumhuriyet meselesi değildir. Tartıştığımız sistem Türk milletinin beka sorununun en doğru çözüm yoludur. Cumhuriyetin ilanından çok partili hayata geçiş dönemine kadarki süreye demokrasi diyen ya kendini kandırır ya da bizi” şeklinde konuştu.

CHP’nin kurduğu laiklik sistemi bu millete uymamış, darbeleri, kaosları ve sıkıntıları aziz milletimize yaşatmıştır. Şimdi Türkiye’ye özgü Cumhurbaşkanlığı sistemi ile tüm kavgaların sona erme dönemine geçişini oylayacağız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi, “Allah ne derse o olacak”