Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla PKK propagandası yapan akademisyenler suçsuz ilan edildi.
Süreci hatırlayalım.
PKK sözde özyönetim ilan ettiğinde alenen bu ülkeden toprak koparmak istemişti ve devlet-millet el ele 793 asker-polis şehit vererek bunu engelledik. Bu süreçte teröristin yanında duran sözde akademisyenlerin cezasız kalması ise halkımıza yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar devletin yeni savunma konseptiyle çelişmektedir.
2015 itibariyle ortaya konan anlayışa göre terörist sadece dağda silah taşıyan değildir. Halkın tam desteğini alan anlayışa göre militan, kamuda görev yaparken illegal fiil işliyorsa suçlu bulunur.
Bu ülke neler gördü?
Yaralanmış hastaneye getirilen askerimizi bilinçli bir şekilde öldüren kalleş hemşireler, hutbede PKK’ya övgüler yağdıran imamlar, gazeteci kılığında devlete operasyon çekenler ve akademisyen titriyle terörü övenler…
Tüm bunların hepsi kalleşliktir, cezasız kalmamalı.
Hiçbir kimse üniversitede, medyada, okulda, camide vs. bu milletin verdiği ekmeği kursağında tutup da bu millete operasyon çekemez.Terör sempatizanı veya elemanı propaganda yaptığında titrine bakılmaksızın cezalandırılmalıdır.
DİYANET’İN SON HUTBELERİ YARAYA MERHEM OLUYOR
Diyanet İşleri Başkanlığı toplumdaki değişimleri, ihtiyaç alanlarını gözlemlemesi gereken ve buna göre sürece müdahil olması gereken en önemli kurumlarımızdan bir tanesidir.
Diyanet toplumdan soyutlanmış ezber cümleleri sarf ederek iş tutma lüksüne giremez.
Diyanet aktif, üretken, uyarıcı ve toplumun en yakınında olmalı. Nitekim son çalışmalar bunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Diyanet bir dönem FETÖ’nün çarpık dini anlayışına karşı halkı uyarmadığı için eleştirilmişti fakat son dönemde güncel meselelere girmekten imtina etmiyor.
Diyanet öncelikle Adnan Oktar grubuna yönelik uyarı mesajıyla dikkat çekmişti. Geçtiğimiz haftalarda toplumu LGBT eğilimlerine karşı uyardı ve dini hükmün altını çizdi. Diyanet son hutbesinde ise; kadın ve erkeğin aynı ölçüde tesettürden ve mahremiyetten sorumlu olduğunun altını çizdi. Hutbedeki ifade aynen şöyle; “Özellikle erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymaz.”
Öyle ya, Kur’an-ı Kerim’de mümin kadınlar ve mümin erkekler pek çok ayette peş peşe zikredilir. Mesuliyet her iki cins içindir. Dolayısıyla toplumumuzda tesettürün sadece kadına farzmış gibi konu edilmesi dini bakış açısına uyum sağlamıyor.Evet, erkeğin de bir tesettürü vardır ve günümüz modası çoğu zaman bu dini kriterleri taşımıyor.
Yazıyı iki soruyla bitirelim.
Acaba kendini dindar, muhafazakâr, mütedeyyin olarak niteleyen yetişkin erkekler tesettür kriterlerini hiç düşünmüş müdür? Bir kıyafetin tesettüre uygun olabilmesi için o kıyafetin hangi kriterleri taşıması gerekir?