Ayasofya Camii’ne zincir vuran 24 Kasım 1934 tarihli ve 1589 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 10 Temmuz 2020 tarih, 2729 sayı numaralı ve Recep Tayyip Erdoğan imzalı Bakanlar Kurulu kararıyla tarihe gömüldü.
Danıştay 1589 sayılı kanunu iptal ettiğini Haçlı ordusundan korkup İstanbul’un kuşatmasını kaldıralım önerisini getiren Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın cezalandırıldığı 10 Temmuz 1453 tarihiyle aynı gün Saat 14.53’te açıkladı, Erdoğan Ayasofya Camii’nin yönetiminin Diyanet İşleri Başkanlığı’na geçtiğini 20.53’te duyurdu.
Erdoğan ulusa sesleniş konuşmasında da Lozan Antlaşması’nın yıl dönümü olan 24 Temmuz Cuma günü, Cuma namazıyla birlikte Ayasofya Camii’nin ibadete açılacağını bildirdi.
Geçen hafta bu köşede 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararına öncesi ve sonrasıyla alakasız olduğu halde 1589 sayısının verildiğini ve bu sayının tarihte Rus Ortodoks Kilise’sinin İstanbul’u Hıristiyanlığın başkenti yapmak hayaliyle bağımsızlığını ilan ettiği yıla tevafuk ettiğini yazmıştım.
1589 yılının Yeniçeri’nin ilk kez Padişah kellesi istediği, Rumeli Beylerbeyi ile Defterdar’ın kellesine razı olduğu Beylerbeyi İsyanı’nın yani Osmanlı tarihindeki ilk darbe girişiminin tarihi olduğunu da bu vesileyle hatırlatmış olayım.
İster tesadüf deyin, ister tevafuk deyin tüm bu denk gelişlerin bir karşılığı var.
Ama hepsi de bugün artık bir mıh gibi karşımızda duran hakikat karşısında sadece çerez.
O hakikat de şu: Elhamdüllilah, Ayasofya Camii’nin zincirleri paramparça oldu.
Hak, batıl karşısında bir kez daha galebe çaldı. Rabbimize hamdolsun biz de şu kısacık ömrümüzde bu kutlu olaya şahitlik ettik. Gerisi hikâye…
Hikâye kısmına da şu noktayı koymak gerekiyor. Sayıların resmi literatürde bir karşılığı olmaz.
Ancak Ayasofya Camii’nin ibadete açılışı gibi tarihe geçen kararları alanlar ve bu kararların muhatapları bilirler ki, hangi kararın niçin alındığı da biraz da satır aralarında gizlidir.
Tüm bunları hatırlatmamızın, söylememizin, konuşmamızın bir nedeni vardı.
1589 sayısının tarihteki karşılığına dikkat çekmemizin bir sebebi vardı. O da şuydu:
Biz hakikatin farkındayız. Ayasofya Camii’nin hangi saiklerle müze yapıldığını çok iyi biliyoruz.
Ayasofya Camii müze olduğunda verilen mesaj zaten gayet açık ve netti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Ayasofya Camii’ni yeniden ibadete açarak gereken mesajı hem Türkiye içindeki manda heveslilerine, hem tüm dünyaya gayet net olarak verdi.
Milletimize ve İslam alemine hayırlı olsun.
İşin bir de şu tarafı var: Ayasofya Camii’nin ibadete açılması gönüllerde nasıl yankı buldu?
Kendimizden başlayalım.
Rabbim’e hamdolsun, bizi sevinç gözyaşı dökenler arasına kattı.
Milletimizin en az yüzde 80’i Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasından mutluluk ve gurur duydu.
Elbette haberi öğrendiğinde kalbinin üzerine öküz oturanlar vardı. Onlara geçmiş olsun.
Haberi öğrendiğinde hasetten çatlayan ancak mutluluk pozları verenler vardı. Onlara da geçmiş olsun.
Haberi öğrendiğinde kırmızı görmüş boğa gibi dişlerini sıkan, ellerini yumruk yapıp sessizce küfürler savuran ve sosyal medyada sessiz kalmak zorunda hisseden Kemalist beyinlere zaten geçmiş olsun.
Haberi öğrendiğinde kuduran, içindeki hırsı açıktan deklare eden, hatta işi ‘Ayasofya Katedrali Rahibi ile Sultanahmet Camii İmamını da alıp birlikte maklube sofrasında buluşma’ rüyasını dile getirecek kadar ileri götüren FETÖcü kuduruklar vardı. Onlara ebediyen geçmiş olsun.
Bugün Erdoğan’ın çağa damga vuran kadrolarının bir parçası olmayan ancak Erdoğan’ı sevenlerin oylarına talip oldukları için mecburen haberi sevinçle karşıladığını bildirenler vardı.
Onlara da dünden geçmiş olsun.
Burada saymadıklarım varsa hepsine de ayrı ayrı geçmiş olsun.
Tabi bu saydıklarım içinden bana bir sorunun cevabını verebilecek delikanlı çıkarsa da bahtiyar olurum.
Çünkü hala bulamadım…
Huzur içinde yaşadığınız, vatandaşı olduğunuz, ekmeğini yediğiniz ülke, Ayasofya Camii gibi ABD’sinden Rusya’sına, Papa’sından Yunan’ına yedi düveli tekmili birden kudurtacak bir konuda gözünü kırpmadan karar alıp uygulayabiliyor.
Artık tam bağımsız bir ülkemiz, tam bağımsız bir devletimiz var diyebiliyoruz.
Bu ülkenin vatandaşı olarak devletinizin güçlenmesinden niçin rahatsız oluyorsunuz?
Nasıl oluyor da hala endişe ifade ediyor, ezikliğinizi dışa vuruyorsunuz.
Akıl ve Ruh sağlınız yerinde mi, iyi misiniz gerçekten?
Geçmiş olsun.