Devreleri çalışmayan bir beyin düşünelim. Bir şeyler konuşur ama saçmalar.

Peki, devrelerinin kopuk olduğunu nasıl anlarız?

Siz “DAEŞ” diye sorarız…

“DAEŞ’i bilmeyen mi var” diye mukabele eder.

Çok güzel, meseleyi çözmüş diye geçiririz içimizden. Fakat arkasından şunu söylüyorsa, o beynin devreleri çalışmıyor demektir: “Azizim, şu İslamî radikalizm… Fanatizm bizi mahvedecek!”

“DAEŞ’i kim kurdu?” diye sorarsınız.

Size acıyarak ve biraz da alaycı gözlerle bakıp, “Elbette Büyük Şeytan” cevabını verir.

Bu iki analiz nasıl birbirini takip eden cümleler olabilir ve nasıl aynı beyinde yer alabilir!

Bakın ekranlara…

Böyle tiplerle dolu. Mebzul miktarda…

Birbiriyle çelişik önermelerle hiç durmadan konuşanlara dikkat ederseniz çok rahat görürsünüz. Asla tutarlılık diye bir şey bulamazsınız.

Hiç kimse çıkıp da “El Kaide ya da DAEŞ İslam düşüncesinin, İslam yorumunun aşırı ucudur diyorsun, bu yapılanmalar Pentagon icadıdır, ABD maşasıdır” diyerek bu çelişkinin sahibini sarsmıyor. Neden?

Bütün düşünce sistemlerinde ‘kötü yorum’lar olabilir. İslam’ın da kötü yorumu olabilir. Buna farklı bakabiliriz. Ama bunu genele tebdil edemeyiz. Bir farkla… Eğer burada ABD eli olduğunu biliyor veya hissediyorsak buna ‘kötü yorum’ deme hakkımız yok, olamaz.

Bu iki durumu, yani düalizmi kafalarında şekillendirip ‘mesele’ diye konuşabiliyorlar. Yani normalleştiriyorlar.

İkisini de doğru kabul edemeyiz. Biri mutlaka yanlıştır!

Bu meseleleri Pentagon mu yoksa biz mi planlıyoruz?

“Biz mi planlıyoruz” derken… “Yüce Kitab’ı okuyarak fanatikleştik” sonucu çıkmasın, aman!

CIA, Pentagon deyince bütün yorumlar biter! Bütün yorumlar bitmeli!

Bu tipler Batılı dostlarını da üzmek istemez. Güzellik yarışmasında jüri üyesidirler. Sadece bu işten anladıkları için jüriden kovulmak onlar için ölümdür.

Herkesi memnun edebilmek için bu çelişkiyi yaşamak zorundadırlar.

ABD tezini temellendirmeye kalkışsa başına bir yığın iş gelir.

DAEŞ’in, Green Box’ta kafa kesme sahnelerini çekip dünyaya servis ettiğini biz biliyoruz, onlar bilmiyorlar mı? Bunun bir Hollywood senaryo tekniği olduğunu da…

Reina saldırısı ve İspanya’daki tren garı patlaması emrinin Rakka’dan geldiğini…

Rakka’nın Pentagon’a bağlı olduğunu görmedik mi?

Bütün bunları çok iyi bilir ama dile getirdiğinde “Bu kadar ileri gitme bak seni jüriden kovarız. Marjinalliğin lüzumu yok” uyarısı ile karşı karşıya kalmaktan korktuğu için yalpalayıp durur.

En büyük korkuları ise suçüstü yakalanmak…

Şimdi biraz daha içeriden bakalım…

Bizi, “Biz ve onlar” diye ayrımcı bir dil kullanmakla suçlayanlar âlâsını yapıyor.

Kendileri yapıyor ya…

Bizim de “kasaptaki ete soğan doğramamızı” bekliyorlar.

Mahallemize karşı kendimizi savunmayalım istiyorlar.

Bunun nörolojik bir hadise olduğunu bilmeliyiz. Rasyonel olmadığını ve gerçekten nörolojik olduğunu kabul etmeliyiz artık…

Dönüp kendini sorgulamaz hiç kimse. Sorgulamaz çünkü nöroloji böyle çalışır.

Özetle…

“Olay olduktan sonra şaşırsak bile biz onu sonradan makul bir şekilde açıklarız.”

KÜRESEL İKTİDAR SAHİPLERİ BUNLAR MI?

Sosyal medyada bir fotoğraf dolaşıyor. Doğru-yanlış henüz teyit edilmedi. Önemli de değil…

Doğru kabul edelim -ki bu mümkündür.

İyi tahlil edelim:

Sol başta Almanya şansölyesi Angela Merkel…

Ortada Trump’ın CIA Başkan adayı -muhtemelen başkanı- Gina Haspel…

Sağda İngiltere Başbakanı Theresa May…

“Türkiye totaliter İslamcı diktatörlük” diyen Müslüman düşmanı CIA Başkanı -şimdinin ABD Dışişleri Bakanı- Mike Pompeo’nun yerine getirilmesi planlanan Haspel de Tayland’da tutuklanan El Kaide şüphelilerine işkence yaptıran azılı bir Müslüman düşmanı…

FETÖ’nün iki önemli üssü Almanya ve İngiltere’nin başbakanları da aynı…

FETÖ’yü kim koruyor?

ABD yani CIA…

Başka?

Almanya ve İngiltere… (Bir de Birleşik Krallık’ın ekürileri, piyonları…)

Soru şu: Bu durumda FETÖ liderinin Türkiye’ye iadesi nasıl gerçekleşebilir?

Küresel iktidar sahibi üç büyük ülkenin…

ABD, İngiltere ve Almanya’nın CIA’nın kucağında olduğunu kanıtlayan bu fotoğraf, Soğuk Savaş’ın en açık kanıtlarından biri.

İngiltere kuvvet dengesini Rusya’ya çevirmişti, ajan krizi çıkardılar. Almanya, Kuzey İrlanda’ya el koymak üzere. Dengeler altüst oldu yeniden. Brexit, ortalığı tuzla-buz etti. Londra’yı Washington’ın -dolayısıyla Pentagon’un- kucağına itmenin başka bir yolu yoktu.

Küresel siyaset aktörlerinin bu son hamlesinin sonuçlarını iyi takip edelim…

ÇANAKKALE’DEN AFRİN’E…

Bugün 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’nin 103. yıldönümü…

Kime hangi ilhamı verir bilmiyorum.

Londra gazetelerinin “İstanbul yakında çöplüğe dönecek” manşetini attığı günün hemen ertesinde devasa bir ‘müttefik armada’yı denizin dibine gönderen bir avuç Osmanlı Türk neferinin destan günüdür, 18 Mart…

Dün Çanakkale’de…

Ve Kut’ül- Amare’de destan yazan Mehmetçik’i hayır ve minnetle yâd ederken…

Bugün Necmettin Halil Onan’ın;

“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın 

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir” dizelerini okurken…

Afrin’de tarihin akışını normal yatağına çevirmek için mücadele eden kahraman askerlerimizi düşünürken…

Çanakkale ruhunun ilhamına sarılıp dua edelim.