Modern dünyanın sömürüsünde insan, kendinde oluşu, kültür sahipliğini terk ederek unutur. Yapmacık tutkular içinde ahlaki çöküntüye giden kişi, bağışlama, affetme, hoşgörü gibi içtenlik temalarını yok ederek marazi ruh yapısına bürünür.

Geçen sabah ziyaret ettiğim yaşlı ve hayatını yatarak geçiren ölüm döşeğindeki L. Tata,  ilacın etkisi ile biraz kendine gelmiş kahvaltısını yapıyordu.  O haldeyken dahi bana bir şeyler içer misiniz diye soruşu, misafir kültürünü benimsemesinden başka ne olabilir ki. İslam kültürü ile kazanılan erdemli oluş, insanlığın en özel halidir. Liyakat, şuur ve ahlaki yapı insanlık duruşu için, temel kavramlardır. Kültürde yozlaşma, sosyal çözülmeye sürükleniştir. Bir ülke için, sosyal bütünleşmede tahribat, inanç ve değerlerler birliğinin zayıflayışı tehlike sinyalidir. Değerler kabuğunun kırılmaması için, kültürel öğelerinin  canlı tutulması gerekir. 

Bütün iletişim kaynaklarının en üst düzeyde olduğu çağda, insanın birbirini anlamaması, trajedi değil mi.  İmkânların, iç imkânsızlığı çoğaltması yanlış gidişat çığlığı. Handikap. Ve tükeniştir. Hızlı yaşam, lükse özen bir tür bocalamadır aslında. Kimliksizleşme ve değersizliğin artışıdır.  Kültür emperyalizmi bizi köklerimizden ayırarak, dün muhalif olduğumuz kanatları bugün benimsetmiştir. Benlik yarışının çoğalışı ile herkesin kendini öne sürdüğü, bir tatsız atışma var toplumda. Hep en önde olma arzusu, enaniyet ve doyumsuzluk! Bu da çağın ayrı bir kirliliği.  Neredeyse kendi sesinden başka sese, tahammül edemeyecek bir hal manzarasını izliyoruz. Oysaki bizi onurlandıran, besleyen bir kültür geleneğini taşıyoruz.  Kendini değil, önce İslam kardeşini, insanlığı düşünen nefes paylaşımı ile yakın olmadık mı birbirimize. Ruhsuzluk kıskacında gayesiz, hedefsiz, şuurdan uzak bir ömrü yaşamak, insanın kendine ihanetidir.

Kalbini açık tutan kişi, merhamet kökleri ile olgunlaşır. Yarayı merhamet ile sarmak, insanlık adresinde buluşmak değil mi? İnsanlığa merhameti anlatmak için, merhamet olmalıyız bu sağır ve kendinden geçmiş dünyaya… Işıktan yelpazeler ile şöhretin safında yer alanlar, gün düğmesine ilikler ruhlarını. Onlardan geriye sadece bir hiç kalır. Dijital çağın aileye etkisi, şehir mimarisi, medya yansıması tek tek kritik edilerek, yaşam dairemizi kültürel renkliliğimiz ile donatmalıyız.

Kültürü kodlarken, bir şairin adı değildir mesele. Nasıl haykırdığıdır! Büyük fotoğrafta, şairin iç dünya analizi vardır kendisi değil.  Şaire bir parantez açmak, onu anış, şiirlerindeki temayı algılamak ile mümkündür. Duyguları bir üst dilde anlatan şairler, kültürel zenginliğimizi atiye taşıyan, mümtaz kişiliklerdir.

 ‘’ Oyuncak sanmayın, ahlak- ı milli ruhi millidir / onun iflası en korkunç ölümdür, mevt-i küllidir’’ diyen Akif i anlamak,  şiirinde hangi noktalara vurgu yaptığını çözümlemek ile mümkündür. Kültürümüzdeki kireçlenme batıya duyduğumuz yersiz ilgi ve alaka ile başladı. İslam kültüründeki hassasiyetlerimiz zayıfladığında, biz olmaklığımız da renk değiştirir.

‘’Kimliğinizi kaybetmenin bedeli köleliktir’’  diyen Aliya İzzetbegeoviç’i rahmetle anıyorum.