ABD’nin Biden döneminde Türkiye’yi yakından ilgilendiren yeni politikalarını belirleyecek kadroları da şekillendi.
Dışişleri Bakanlığı, Ortadoğu Bölge Direktörlüğü, CIA Başkanlığı, İran Özel Temsilciliği gibi kritik noktalara yakından tanıdığımız isimler getirildi.
Yeni isimler Obama döneminde Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin gerilmesine zemin hazırlayan, terör saldırılarının yanında yöresinde bulunan ve kapalı kapılar ardında destekleyen isimlerdi.
PKK ve FETÖ terör örgütlerinin birlikte çalıştıkları Hendek terörü, öncesi ve sonrasındaki bombalı saldırılar, Türkiye’nin Suriye politikalarını akamete uğratma çabaları ve nihayet 15 Temmuz ihanet girişiminin arkasında bu isimlerin doğrudan ya da dolaylı parmakları bulunuyordu.
Yeni kadronun en tanıdık ismi şüphesiz ki Obama dönemi DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilciliği’ni yürüten ve Biden tarafından ulusal güvenlik ekibinin bir parçası olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne getirilen Brett McGurk. PYD gibi siyasi kılıfların arkasına saklanmaya çalışılan terör örgütü PKK’nın en güçlü destekçisi olan McGurk, ABD’nin yüzlerce TIR’lık silah desteği sağlayarak Mehmetçiğin şehit edildiği mermilerin finansörü oldu.
Dışişleri Bakanı Blinken ise Trump’ın Irak ve Suriye’den çekilme kararına sert şekilde karşı çıkan isimlerden biri. McGurk’un politikalarının destekçisi olan Blinken’in çekilmeye yönelik çekincesinin gerekçesi de ABD’nin PKK’ya yönelik desteğinin zayıflayacağı endişesiydi. Blinken’in Kıbrıs konusundaki tutumu da Türkiye’nin politikalarıyla zıt. Kıbrıs’ta -arka planında- Türkiye’nin oyun dışı bırakıldığı tek devletli çözümden yana olan Blinken’in bu tavrından Akdeniz ve Libya’da nasıl bir tutum izleyeceğini öngörmek mümkün.
Biden’in A Takımı’ndaki diğer isimlerden CIA Başkanı William Burns ve İran Özel Temsilcisi Robert Malley’in bölgede Blinken ve McGurk’un adımlarını takip edecekleri de uzak ihtimal değil. Biden’ın Burns için kullandığı ifadeler, Türkiye’nin bir süredir terör örgütlerinin tehditlerini henüz eyleme geçmeden yuvalarında imha etme politikasıyla benzeşiyor. Biden Burns için “tehditleri hudutlarımıza ulaşmadan önlemek ve bunlarla yüzleşmek için ihtiyacımız olan bilgi, muhakeme ve bakış açısını getirecek” diyor.
ABD elbette bölgedeki hamlelerini bir hakikatle de yüzleşerek hayata geçirmeye çalışacak. O da artık karşılarında eski Türkiye’nin olmadığı hakikati.
Sadece Ortadoğu’da değil, Akdeniz’de, Balkanlarda, Kafkaslarda hatta Afrika ve Karadeniz’de hem diplomasi hem askeri gücüyle yeni oyun kurucu olarak “Ben de varım, bu coğrafyada benim olmadığım bir denklem düşünülemez” diyen Türkiye’yi yok sayan, görmezden gelen, eskisi gibi terör örgütlerini taşeron olarak kullanıldığı bir yaklaşım içinde pervasızca at koşturamayacaklarını tahmin edebiliyoruz.
Bu tabloda Biden’ın kadrosuna monte edilen İran Özel Temsilcisi Robert Malley’in anahtar rol oynayacağını da öngörmek mümkün.
Malley, anti emperyalist ve ABD’nin bölgedeki politikalarına karşı çıkan, bağımsız Filistin devletini destekleyen babasının etkisinde büyüdüğünü kendisi de ifade ediyor.
Dedesi ve babaannesi doğma büyüme Halepli, babası ise Mısır doğumlu ve Fransa’ya yerleşmiş bir Avrupa Yahudi’si olan Malley’in Türkiye’ye yaklaşımında babasının ne kadar etkisi olacağını göreceğiz.
Obama döneminde İran ile yürütülen nükleer konusundaki anlaşmanın da mimarı olarak bilinen Malley, 10 yıl önce bölgede Türkiye olmadan bir denklem kurulamayacağını ifade ediyordu.
Malley’in ABD’nin Ortadoğu politikalarını belirleyecek diğer isimlerine uyum sağlayacağı, yeni görevi sebebiyle İran’ı ambargonun kaldırılması gibi aparatlarla oyuna sokarak Türkiye’yi denklem dışı bırakmanın yollarını arayacağı konusunda yorumlar yapılıyor.
ABD’nin yeni politikaları nasıl olursa olsun, elbette Türkiye, ofansif, kimseye eyvallah etmeyen, artık bölgenin bir hakikatine dönüşen ‘yaptım oldu’ politikasından geri adım atmayacak.
Çünkü atılacak geri adımın Türkiye’yi bölme hayalleri kuranların iştahlarını kabartacağını, kalbi bu vatan ve millet için atan herkes çok iyi biliyor.
Türkiye, Erdoğan’ın siyasi dehasıyla bölgenin diğer aktörlerinin de dahil edildiği yeni bir denklemin kurucusu olarak kendi politikalarını hayata geçirmeye devam edecektir.
Asıl önemli olan soru ise şu: Tüm bunlar olurken Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı olan 2023’e mevcut muhalefet anlayışıyla mı gireceğiz?
Bunun cevabı az çok netleşmeye başladı. İç siyasette yaşanan gelişmeleri soru ışığında değerlendirmek gerekiyor. CHP’den istifa eden vekillerin söylediklerini yabana atmayın.
Bölgesinde ve dünyada oyun kurucu bir ülke haline gelen Türkiye’nin; terör örgütleriyle yan yana pozlar veren, Boğaziçi’nde sergilenen kutsala saldırıyı günler sonra cılız seslerle kınayabilen, HDP’nin ilçe binasında ortaya çıkan hücre evi görüntülerine sessiz kalan, Akdeniz’de, Suriye’de, Karabağ’da Libya’da milli bir tavır ortaya koyamayan bir muhalefet anlayışıyla hareket edemeyeceği kesin.
Bu hakikati görenlerin sadece üç CHP’li vekilden ibaret olduğunu da sanmıyorum. Türkiye siyaseti için artık milli ve yerli tavır vakti geldi geçiyor.
Terör örgütlerine teşne muhalefet anlayışının sonuna gelindi.
Artık kral çıplak!