Ormanların kralı aslan, kahvede oturmuş öküzle tavla oynuyorlarmış. Aslan bir parti daha kazanmış, çayını yudumlayan öküz hadi bir parti daha atalım, demiş. Aslan saate bakmış ve “Eyvah!.. Geç oldu öküz kardeş, benim eve gitmem gerek, hanım bekler.” demiş. Öküz, gevrek gevrek gülerek “Bir de ormanların kralı olduğunu iddia edersin, karından mı korkuyorsun?” demiş. Aslan ise “Dur bakalım orada!.. Beni evde bir aslan bekliyor, seninki gibi bir inek beklemiyor!..” demiş.
Şimdi her kadın bir aslan… Beyanı yeter evden attırmak, hapse tıktırmak, yuvayı yıktırmak için… Erkek mi? Onu da siz uygun bir yere koyun işte!.. Bankamatik, evin bekçisi, emir eri, şamar oğlanı… Öküz, ayı, kurt, penguenle kıyaslanıp daha aşağı görülen bir varlık… Babalık mı? Biyolojik çözümü bulunduğu gün o sıfatı da elinden alınacak!..
Adamın biri kitapçıya gider ve tezgâhtara, “Evin Reisi Erkektir adlı kitap var mı?” diye sorar. Tezgâhtar, adama alaycı bir şekilde bakarak “Maalesef beyefendi masal kitabı satmıyoruz.” der.
Şu anda 6384 No’lu yasa, İstanbul Sözleşmesi, “Kadının beyanı esastır” saçmalığı yüzünden yaşanan durum tam da budur. Bu durum, böyle devam ettiği sürece yakın zamanda masal anlatacak çocuklarımız olmayacak!..
Feministler kongresinde Amerikan delegesi kadın kürsüye gelmiş:
“Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım. Eve gider gitmez kocama: ‘Bundan sonra temiz çamaşır istersen kendi çamaşırını kendin yıka. İşte makine orada…’ dedim.
İlk gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında sadece kendi çamaşırların değil, benimkileri de yıkıyor…”
Alman Delegesi söz almış:
“Ben de kararımız gereğince kocama: ‘Bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka…’ dedim…
Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün baktım, makinenin başında sadece kendininkileri değil, benim bulaşıklarımı da yıkıyor.”
Üçüncü konuşmacı bizden feminist kardeşimiz… “Türkiye’ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona dedim ki: ‘Bundan böyle yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. İşte mutfak orada…’ dedim…
Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu, hafiften görmeye başladım…”
Fıkranın sonunu, yani üçüncüyü şöyle güncellemek gerekir:
“Türkiye’ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona dedim ki: ‘Bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. İşte mutfak orada…’ dedim…
Birinci gün yemeği ve bulaşığı ona verdim, ikinci gün çamaşırı ve ütüyü, üçüncü gün evin temizliğini ve çocuk bakımını… Dördüncü gün sıkıldım, polisi arayıp evden attırdım… Şimdi boşandık, nafaka adıyla maaşının yarısını ömür boyunca alacağım.
Ülkemizdeki aile ve erkek için durum maalesef gittikçe bu minvalde ilerliyor. Kadını güçlendireceğiz diye atılan her adım; kadını erkeğe karşı kışkırtmakta, aile mefhumunu bitirmekte, babayı iyice itibarsızlaştırmaktadır.
Çözüm mü? Bence erkekleri toptan imha etmek!..