İran’ın birçok kentinde halkın işsizlik, yükselen enflasyon ve yolsuzluğu protesto için sokaklara çıkmasıyla başlayan gösteriler, Arap Baharı devrimlerini andıran rejim karşıtı eylemlere dönüştü.
Olayları İran’dan gelen görüntülerden ve medyadan izlerken, bir yandan da konunun uzmanlarının yorumlarına kulak vererek komşuda neler olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz.
İran’ı iyi tanıyan ve Farsça bilen, ülkedeki gelişmeleri ve medyasını uzun süredir yakından takip eden, analiz yapabilecek yeterliliğe ve gerekli donanıma sahip isimlerin verilere ve gözlemlere dayalı okumalarının diğer yorumlara nazaran daha sağlıklı olacağı kesin.
İran Araştırmaları Merkezi’nin (İRAM) analizlerini ve gündem değerlendirmelerini buna örnek verebiliriz.
Ortadoğu’nun önemli aktörlerinden İran’da ekonomik nedenlerle başlayan protesto gösterilerinin hızla yayılarak, doğrudan rejimi hedef alan bir sokak hareketine dönüşmesi dikkat çekici.
Fakat İran’ın daha önce de benzer deneyimler yaşadığı ve devrim girişimlerinin nasıl bastırılacağını iyi bildiği unutulmamalı.
Basra Körfezi’nin doğu yakasında yaşanan gelişmelerin her zaman batı yakasına yansıyan bir yönü olmuştur.
Dolayısıyla İran’daki protesto gösterileri, bölgedeki Arap ülkeleri tarafından ilgiyle takip ediliyor.
İran’ın eskiden Müslüman halklar nezdinde “direniş ekseni” söylemi üzerine kurulu bir kredisi vardı.
Tahran’ın Arap Baharı sürecindeki tavrı ve Suriye’de rejimin yanında yer alarak işlediği katliamlar nedeniyle o kredi sıfırlandı.
Bu nedenle Hamaney’in posterlerinin yırtıldığını ve rejim aleyhine sloganların atıldığını gösteren videolar Arap sokağında sevinçle izleniyor.
Gösterilerde atılan “Suriye’yi bırakın, derdimize çare bulun” türü sloganların, halkın baskısının ve yaşanan olayların Tahran’ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’e müdahalesini gerileteceği yorumları yapılıyor.
Olayları “İran Baharı” olarak görenler dahi var.
Fakat işin ilginç yanı, İran’daki protesto gösterilerine sevinip halkın rejimi devirmesini bekleyenlerin bir kısmı, daha dün Arap Baharı’nı yerden yere vuran ve bu tür gösterilerin asla caiz olmadığını söyleyenlerden oluşuyor.
Yani büyük bir ikiyüzlülük söz konusu.
Aynı ikiyüzlülüğü bir süre önce İran rejimi yanlıları da yapmış, Mısır’da Mübarek’in devrilmesine alkış tutarken devrim rüzgârları Beşşar El-Esed’in tahtını sarsmaya başlayınca ağız değiştirmişlerdi.
İran’daki gösterilerin nereye evrileceğini ve nerede duracağını henüz bilmiyoruz.
Olası bir rejim değişikliğinin ve oluşacak yeni dengelerin Körfez’in diğer yakasındaki Arap ülkelerinin yararına olacağı da şüpheli.
Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait Ebu Musa, Büyük Tunb ve Küçük Tunb adalarının şahlık döneminde işgal edildiği unutulmamalı.
İran rejimi içeride kendini tehlikede hissettiği anda dışarıdaki kollarını harekete geçirebilir.
Bu da çatışmanın çok daha geniş bir coğrafyaya yayılmasına yol açar.
Önümüzdeki günlerin ne tür gelişmelere gebe olduğuna dair bazı öngörüler olsa da ne kadarının doğru çıkacağını kestirmek zor.
Fakat şurası bir gerçek:
Bölgeyi yeniden dizayn çabalarının hız kazandığı bu dönemde Ortadoğu’nun hangi ülkesi tehditlerden ve bölünme tehlikesinden uzak olduğu vehmine kapılırsa fena halde yanılır ve bedelini çok ağır öder.
2018’e ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinin ve İran’daki protesto gösterilerinin yankılarıyla girdik.
Bölgeyi yine gayet sıcak bir yılın beklediğini söylemek yanlış olmaz.