Önceki gün 31 kişinin hayatını kaybettiği ABD ile İngiltere'nin Husilere yaptığı hava saldırısı akıllara tek bir soru getirdi. ABD-İran savaşı çıkar mı?

Savaş çıkarsa en fazla etkilenecek ülkelerin başında kuşkusuz Türkiye gelir. Bu konunun ayrıntısına girmeden, birkaç gün önce Trump’ın Hamaney’e yazdığını iddia ettiği bir mektuptan bahsedeyim. Hamaney’e göre, kendisine Trump tarafından müzakerelerin başlatılması için yazılmış bir mektup ortada yoktur. Trump’ın bu iddiası dünya kamuoyunu aldatmaya yöneliktir. Bu kafa karıştırıcı mektup hadisesinden sonra Husilere İngiliz ve ABD’lilerin yaptığı saldırıyı nasıl yorumlamalıyız? 

İran 2020 yılından beri gerek ambargolarla gerekse suikastlarla tarihinde hiç olmadığı kadar yıpratılmış durumdadır. İsrail ve ABD/İngiltere İran’a sürekli sopa gösterirken Tahran da dostlar alışverişte görsün mahiyetinde misillemelerde bulunmakta ve pek de inandırıcı olmayan çıkışlar yapmaktadır. Örneğin, Suriye’de İran’ın Şam Başkonsolosluğu’nun vurulmasından sonra İran Devrim Muhafızları Ordusu'ndan birkaç üst düzey komutanın öldürülmesine Tahran’ın verdiği yanıt hiç de güçlü olmamıştır. Daha doğrusu İran’ın İsrail’e yolladığı çok sayıda SİHA ve füzeler imha edilirken, birçoğu da İsrail topraklarına giremeden önce İsrail ve müttefiklerince vurulmuştur. İsrail’in İran istihbaratını delik deşik ederek Heniyye’yi İran’da vurmasının üzerinden bir yıl dahi geçmemişken şimdi İran’a bir saldırı yapılması ihtimalini bize düşündürten sebeplerin başında biraz önce de yazdığım gibi İran ekonomisinin son derece zarar görmüş olması gelmektedir. 

Bugün İran’ın eli Suriye’de, Lübnan’da ve hatta Irak’ta son derece zayıflamıştır. Eski günlerdeki gibi “Bizim topraklarımızın sınırı ideolojimizin sınırlarıyla ölçülür”, “Biz Şam, Sana, Beyrut, Bağdat ve Tahran olmak üzere beş başkentte varlığımızı sürdürmekteyiz” demeçlerini verebilen bir İran Devrim Muhafızları komutanı artık mevcut değildir. Bu sebeplerden dolayı, “ABD-İngiltere ve İsrail, Irak’ta, Suriye’de yaptıkları gibi, İran’ı da bölmeye yönelik olarak sıcak çatışmaya kadar vardıracak şekilde saldırılar düzenler mi?” diye sorabiliriz. Ancak benim bu soruya cevabım “Hayır” olacaktır. Bunun birinci nedeni, İran ne bir Suriye’dir ne de Irak. İran, köklü bir imparatorluğa sahiptir ve halkı da her ne kadar mevcut yönetimden memnun değilse de İranlı kimliğine kesinlikle sahip çıkacaktır. İkincisi, İran’ın diplomasisi öyle yabana atılacak cinsten değildir. İran geleneksel diplomasisini ben İngilizlerinkine çok benzetirim. Son derece usta ve alttan alta yürütülür; liderlerinin bazı gereksiz üstenci ve altı boş demeçlerini saymazsak. Üçüncüsü, İran, Eylül 2021’de Şangay İşbirliğiÖrgütü’ne ve Ocak 2024’te BRICS’e üye olarak Çin’e yakınlaşma politikasına hız vermiştir. 

İsrail’in ve ABD’nin, sanki ortada yokmuş gibi görünen ama sahada hep var olan İngiltere’nin hedefinde olmasının en önemli sebebi ise İran’ın Husilere verdiği silahlarve destektir. Zira Husiler İsrail'in Gazze'deki saldırılarına tepki gerekçesiyle 31 Ekim 2023'ten bu yana Yemen açıklarında İsrailli şirketlere bağlı olduğunu belirttikleri ticari gemilere el koymakta ve bazılarına da insansız hava araçları ve füzelerle saldırmaktadır. İngilizler daha önce de Husilere Kıbrıs’tan füzelerle saldırarak karşılık vermiştir. ABD ise küresel deniz ticareti güvenliğinin tehlikeye girdiği gerekçesiyle 18 Aralık 2023'te bir grup ülkenin katılımıyla Husi güçlerine karşı "Refah Muhafızı Operasyonu" adında çok uluslu "deniz görev gücü" oluşturulduğunu açıklamıştır. Sözün özü, ABD, İran’a doğrudan saldırmayabilir ama Şam’da, Bağdat’ta ve Beyrut’ta nasıl İran’ı sıfırlama raddesine getirdiyse aynısını Sana’da da yapacaktır. Zira amaç, esas düşman Çin’in, Babülmendep Boğazı’na yaklaşmasını ve Akdeniz’e inmesini engellemektir.