Tarih boyunca millet olarak öğrenmeye ve eğitime özel önem verdik. Tarihte etkili olduğumuz dönemler incelendiğinde “insan yetiştirme” sisteminin kurulduğu dönemlere denk geldiği görülecektir.

Bir sistem açısından bakıldığında, insan yetiştirme düzenini eğitimin ideoloji, bilgi aktarma ve üretme, hüner kazandırma (meslek insanı yetiştirme) işlevleri kapsamında değerlendirme zorunluluğu vardır.

Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu’nun kurduğu insan yetiştirme düzenini geliştirerek yoluna devam etmiştir. Her dine, dile ve millete mensup topluluklar Osmanlı idaresinde kendi eğitim kurumlarını oluşturarak, dillerini, dinlerini ve milletlerinin kökenine uygun insan kaynakları yetiştirmeye devam ettiler.

Osmanlı’nın Tanzimat ile birlikte yönünü çevirdiği Batı medeniyetinin eğitim uygulamalarını taklit ederek eğitimli insan kaynağını oluşturmaya çalıştığı görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, başlangıçta Fransız eğitim sistemi, zaman zaman Alman eğitim ekolü izlenerek oluşturulan eğitim uygulamaları, ideoloji transferi ve üretimini sağlayacak insan kaynaklarını oluşturmada etkili olmuştur. Bu transfer uygulama geleneği Türkiye Cumhuriyeti devletinin de resmi eğitim anlayışı olarak devam etmiştir.

Eğitim sistemimizin insanımızın eğitsel niteliğini arttıracak, düşünme ve problem çözme becerisi gelişmiş insan kaynaklarının oluşumuna yeterince kaynaklık ettiği söylenemez. Öğrenmeyi öğrenme becerisi kazanmak günümüz eğitim faaliyetlerinin önemli bir parametresi olmalı iken, eğitim sistemimiz eğitim kalitesinin en önemli göstergesi olan bu yeterliliği geliştirememiştir.

Nesilden nesile aktarılan bilgi, kültür ve insan zihninde şekillenen düşünceler, zamanla davranışa dönüşür. Ülkelerin geleceğe ilişkin varsayımları, genelde yeryüzünde, özelde kendi coğrafi sınırlarında gelişen kültürel iklim, insanların yetişme düzeni ile oluşan insan kaynaklarının ürettikleri ile şekillenir.

Gelinen noktada maalesef eğitim sistemimiz öğrencilerimize öğrenmeyi öğrenme alışkanlığı kazandıramamaktadır. İyi niyetli de olsa halen devam eden dışarıdaki “İyi Örneklerin Transferi” alışkanlığından vazgeçilmelidir. Dışarıdan bire bir alınan uygulamalardan sağlıklı sonuç beklemek yanlıştır. O uygulama kendi kültür kodları içerisinde o olumlu sonuçları doğurmuştur. Aynı uygulamalar bizde de aynı sonuçları verecek diye bir önerme yapamayız, yapmamalıyız. Eğitim sistemimizi transfer uygulamalarla yapboz tahtası olmaktan çıkarmalıyız. Kendi geleneklerimizin, kendi kültür kodlarımızın oluşturacağı “milli mektep” modeli oluşturmalı Milli Eğitimimiz için bu düşünsel dirilişi harekete geçirmeliyiz. Ülkemizin geleceğinin inşası bu bakış açısının sinerjisiyle şekillenecektir.

Medeniyetimizin İhtiyacı olan insanı yetiştirmek için eğitim sistemimizi kendimizden olan değerlerden oluşturmalı ve kendimizin olan idealleri vermek üzere kodlamalıyız. Sonra da değişen evrensel şartlara uygun olarak kendisini yenileyecek mekanizmalara ve özgün düşünen, bilgi üretebilen insan kaynaklarına kavuşturmalıyız…