Adam, pazar sabahı keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün evde oturup keyif yapacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu, ama dışarıya çıkmayı hiç istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra bir dünya haritası gözüne ilişti. Dünya haritasını küçük parçalara ayırıp oğluna uzattı: “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim!” dedi. Sonra “Oh be, kurtuldum!. En iyi Coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!” diye düşündü. Aradan on dakika geçmemişti ki oğlu babasının yanına koşarak geldi: “Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz!..” dedi. Adam, önce inanamadı, gördüğünde ise hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk, şu ibretlik açıklamayı yaptı: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzeldi!..”

“Dünya yaşanmaz” diyoruz, dünyanın her geçen gün daha da bozulduğundan şikâyet ediyoruz ya!.. Dünyayı yaşanmaz kılan biz insanlar değil miyiz? Bozulan dünya değil de asıl bozulan ve dünyayı da bozan bizler değil miyiz? Eğer ki daha yaşanılır bir dünya hedefliyorsak, bozulan dünyayı düzeltmek gibi bir kaygımız varsa işe insanı düzeltmekle başlamalıyız. Bunun yolu da dünyaya Hak ve hakikati hâkim kılmaktan, insana yatırım yapmaktan geçiyor. Şu anda betona, ruhsuz binalara yaptığımız yatırımın çok daha azını insana yapsak dünya çok daha yaşanılır bir dünya olur!.. Şimdi vakıflarımız, derneklerimiz, hayır kurumlarımız bile diktiği bina ile gösterişli, şatafatlı merkez ve şubeleri ile övünür oldu. Vakıflarımız, derneklerimiz artık zengin, para pul sıkıntısı yaşamıyorlar ama insan sıkıntısı yaşıyorlar. Ne eskisi gibi fedakâr ve cefakâr müntesipleri var ne de mezun ettikleri öğrencileri, iş hayatına atılınca dönüp yüzlerine bakıyor. Çünkü madden doyurdukları insanları manen doyuramıyorlar, ruhlara dokunamıyorlar. Sebep ise samimiyetin eksilmesi, “Önce insan!..” anlayışının değişmesi… “Gayemiz Hakk’a ve yaratılmışların en güzeli insana hizmettir!..” diyen vakıflarımız, derneklerimiz, hayır kurumlarımız yok değilse de her geçen gün hızla azalıyor.

Bakış açımızı değiştirmeliyiz; özümüze dönmeliyiz!.. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!..” diye damadı Osman Gazi’ye öğütler veren Şeyh Edebali’lere ve bunu emir kabul eden Osman Gazi meşrepli devlet adamlarına, vakıf ve dernek yöneticilerine, hayır sahibi zenginlere hiç olmadığı kadar çok ihtiyacımız var bu zamanda!..

Aksi takdirde lüks ve şatafatın hüküm sürdüğü devlet dairelerimiz, lükse ve şatafata düşkün devlet adamlarımız olur ama insanı yaşatmayı gaye bilen bir devletimiz olmaz.

Paraya para demeyen, beş yıldızlı otellerde çalıştaylar düzenleyen, iftarlar veren vakıflarımız, derneklerimiz, hayır kurumlarımız olur da yanı başımızda açlıktan ölen, sahipsizlikten kötü yollara düşen insanlarımızdan haberimiz olmaz.

Gidişat beni çok korkutuyor; gittikçe özümüzden, değerlerimizden kopuyoruz!.. Kendimize gelmek için bizi Batı’nın denemiş olduğu ve onları insanlıktan çıkarmış modern(!) uygulamalara, ışıltılı ama içi boş insan haklarına(!) değil; bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmalı, özümüze dönmeliyiz.

İşe de aileden, çocuklarımızdan başlamalıyız!..

İnsanımızı düzeltirsek ülkemizi düzeltiriz; ülkemizi düzelttiğimizde ise dünyayı düzeltiriz!..