İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlar 1. Dünya Harbi ile Müslüman Anadolu Türklerini haritadan silme planını hayata geçirdiler.
Bu hedefleri için çok uğraşsalar da milletimiz tırnaklarıyla savundu vatanı.
Ne toprağı, ne ezanı, ne de namusu çiğnetti!
Osmanlı dağıldı ve fakat tüm prangalara rağmen tohum, Anadolu’da muhafaza edilmişti.
Türkiye, yeniden dirilişin otağı olacaktı. Rejim içinde darbeye gidecek kodlar yazılmış olsa da “öz” tüm zincirleri kırıp tam bağımsız ve millî bir gelecek inşa edecekti.
Öyle de oldu.
Milletimiz sabırla siyasette mücadelesini verip tüm haklarını geri aldı ve demokrasiyi güçlendirdi. Millet, büyük oranda devlette muktedir olmuştu.
Bu durum dış odakları çılgına çeviriyordu.
Türkiye halkı tam bağımsız olamazdı, Türkiye kendi hâline bırakılamazdı onlara göre.
Çünkü Türkiye’nin kolektif hafızası öyle güçlü ki ve öyle bir potansiyel barındırıyor ki…
Tüm dünyaya yön verebilecek bir liderlik ruhu söz konusuydu.
İşte bu realite, bu potansiyel uyanmamalıydı.
Türkiye’deki sivilleşme süreci tamamen kontrolden çıkmadan ABD müdahale etti.
Dün yabancıların bayrak çekip istila edemedikleri ülkemde, rejimin içine sakladıkları darbe kodlarıyla yeniden hedefe ulaşma isteği 15 Temmuz 2016’da neşvünema buldu.
100 sene önce başaramadıklarını bu defa hayata geçirmeyi hedeflediler.
Darbe görünümlü istila operasyonuyla PKK ve DEAŞ’ı Anadolu’ya sokup FETÖ organizasyonuyla da tüm uluslararası güçleri ülkeye “davet edeceklerdi”.
ABD’nin aparatları olan farklı renklerdeki bu terör aparatları hepsi birden göreve soyundu. PKK ve DEAŞ sınırda tanklarla beklerken FETÖ ajanları TSK’nın uçaklarını havalandırıyordu.
Plan FETÖ’nün hükûmeti devirmesiyle başlayacak, tüm kurumlara FETÖ’cü isimlerin atanmasıyla devam edecek ve ardından da toprakların PKK ve DEAŞ tarafından istilasıyla devam ettirilecekti. Perdenin arkasındaki devlet aktörleri ise sonraki aşamada gün yüzüne çıkacaktı.
Şimdi o geceyi hatırlayalım, ne olmuştu?
15 Temmuz gecesinde elebaşı Fetullah Gülen öncülüğünde, Adil Öksüz’ün de içinde bulunduğu karar alıcı ekibin organizasyonuyla siyasete ve milletin iradesine müdahale edildi.
1-Cumhurbaşkanı’na suikast,
2-Hükûmetin görevini yapmasını engellemek,
3-TBMM’yi ortadan kaldırmak,
4-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak amaçları hayata geçirildi.
FETÖ ajanları, savaş uçaklarıyla Külliye’yi ve Meclis’i bombaladı. Helikopterlerle halkımıza kurşun sıkıldı. Tanklar insanımızın üzerinden geçti.
Ve o kara gecenin sonucunda aydınlık bir sabaha uyandık.
Kimlerin sayesinde? Darbeyi sineye çekmeyen ve halkımızı sokağa davet eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı’mızın sesini halka duyuran medyamız ve tankların karşısına çıplak elleriyle çıkan asil halkımız sayesinde işgal hareketi durduruldu.
Bu alçak girişim sonunda 251 insanımız şehit olurken 2 bin 703 vatandaşımız da gazi olmuştur.
Emperyalist güçlerin işgal hareketi işte bu kahramanlar sayesinde etkisizleştirilmiştir. 15 Temmuz, ikinci istiklal zaferidir.
Tam bağımsızlık yolunda ilerleyen daha güçlü, daha müreffeh bir ülke olarak Türkiye, özgün pozisyonuyla yarınlara artık daha güvenle bakıyor.
15 Temmuz’daki sivil dayanışma gücüyle artık darbeler tarihine nokta konulmuştur.
Halkımız artık nasıl bir refleks vereceğini çok iyi biliyor.
Darbelere, darbecilere, piyonlara ve kuklalara karşı teyakkuz hâlinde olmak görevimiz olmalı.
Tehlike her zaman vardır. Tehlike şekil değiştirir.
O nedenle yeni yöntem ve akıl oyunlarına karşı agâh olmalıyız.
15 Temmuz tecrübesi milletimizin ruhudur.
Bu ruhu en doğru biçimde nesillerimize aktarmaksa misyonumuz olmalı; gerek aile içinde gündem olmalı, gerekse Millî Eğitim gerekeni en kapsamlı şekilde hayata geçirmeli.
Bağımsızlığımız, istiklalimiz geleceğimizdir.
Şehitlerimize rahmet olsun. Tüm gazilerimize ise en içten şükranlarımızla…