İnsanın iç yolculuğu meşakkatli, yorucu ve bunaltıcıdır. Orada kendi doğrusuna sahip çıkmak için yol ile inatlaşma, didişme farkında olmadan boşluğa doğru sürükler. Ve neyi ne ile tartacağını bilemeyen insan, yıpranmışlığın verdiği acı ile katılaştığı gibi hassasiyetlerini de kaybeder. Hız ve tüketimin son seviyede yaşandığı günümüzde; iş, toplantı, kariyer yarışı ve internet dünyası aile ile muhabbeti azaltmakla. Hatta büyükler, yük olarak görülmektedir. Bir işe başlarken annesinin elini öperek rıza ve dua alan, büyüklere titizlikle değer veren zihniyet, geçmişin sayfalarında kalmıştır. Oysa dünya yüzündeki en tatlı mutluluk, anne gönlünü fetihtir. Annesini ihmal edenlerin zihinleri dağınık, kalpleri huzursuz, vicdanları rahatsızdır. Dünya çekişmesi, kışkırtılan nefis, sonu gelmeyen arzu ve şehvet küfrün oyuncağı haline getirir insanı.
Anne çocuğuna doğruluğu, sadakati, emanete sahip çıkmayı, onuru güvenilirliği yani ahlakı öğretir. Bir mücevher nasıl işlenirse, anne de evladını güzel ahlak ile işler. İlkokul birinci sınıfta, resim defterimin ilk sayfasına annem, ortanca çiçeği çizmişti. Resmi birlikte boyarken, çocukluğunda renkli kalemlerinin olmadığını, geçmişin yokluğunu anlatmıştı. ‘’Sınıftaki arkadaşlarının boya kalemleri yoksa mutlaka paylaşın’’ diye tembih edişi bugün gibi aklımda. Paylaşmayı, yardımlaşmayı, insanların dertlerini dinlemenin güzelliğini annem öğretti bana. Defterimdeki ilk resim beni öyle çok duygulandır ki gördüğüm her ortanca çiçeği, hala annemin çocukluk anılarını hatırlatır. Hakikate, iç yolculuğa ait olduğumuz yere yönelişti o anıların görevi.
Modern hayata entegre olma uğruna insanlığını, Müslüman kimliğini ayaklarının altına alan kişi, iç evindeki rahatsızlığını, güçlü rolünü oynayarak gizlemeye çalışır. İnsan özüne âşık bir canlıdır. Ve daim özüne özlem duygusu ile yaşar. Ondandır bir yanı kötülük çukurunda can çekişirken, diğer yanı hakikati fısıldayışı. Bu iç uyumsuzluk duygusu ile şehrin siluetlerini silip, hakikat mekânını yerleştirir baktığı yerlere. Yani peygamberin izini. Yaşatmaya çalıştığı, görmek istediği, geleceğe mirası bu ulvi izdir. Yapay gündem, kaos kendi olmaklığı iptal ediş, insanlığı aslından söküp alarak, aslına isyan ettirmeye teşvikten başka bir şey değildir. Geçmişin kökleri ile temas kurmak için sevgiye, duaya, anne rızasına tutunup, yenilenmekten başka bir çare yoktur. Modernleşme adı altında Müslümanın gücü, azmi ve yaşama sevinci sömürülür. Özgür olana özgürlük hikâyesi sunan batı, sevgiyi kendince yapılandırarak uçuk, hastalıklı yaşam felsefesi ile zihinlerin egemenliği altına alır. Her şeyi meta ağında sergilenişi de bunun en güzel örneğidir. İşte burada başlar kaybolma, kaybetme ve iç isyan.Kendi kilimliğinin donanımını küçük gören bir algı oluşturulur. Müslümanlar haramı helali ayrıt etmek için didinen, kendini izlerde bulan bir güce sahiptir ve merhamet duygusuyla, aile ve anne tertibi ile dünyada açlık çeken her aileye, çocuğa elini uzatır. Medeniyeti ile dirilen ruhlar birbirini sevgi ile kucaklar. Modern yaşam sevgiyi, birlik ve beraberliği içten içe yok eden, takıntılı iletişimlere yelken açtırarak Müslüman kimliği yaralar. Unutulan bir şey vardır o da ama umudun kalplerden silinmeyeceği. Umut, insanı başladığı yere getirir yani özündeki sevgiye. Bugünün penceresine umut bırakıyorum. -Her gün yenden dirilir insan/çocukların bakışına, anne rızasına yani umuda…