“Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak

Haykırsam kollarımı makas gibi açarak”

Şairin bu iki mısraından gayret devşirip ben de bu köşeden, sessiz bir çığlıkla haykırsam:

Öldürmek kolay, oldurmak zor! Yıkmak kolay, inşâ zor! Hain olmak kolay, sadık kalmak zor! Zalim olmak kolay, mazlûm olmak zor! Yanlış olmak kolay, doğru olmak zor! Ve dahi doğruyu bulmak, doğruluğu bulmak her bir şeyden daha zor!

Zira, Hakk ve hakikat cihetinden bakıldığında kolay olan, ne aklî, ne kalbî ne de bedeni gayrete ihtiyaç duyar. Kolayı seçenler başkalarının rengine tez bürünür, kendi rengi yoktur. Başkalarının dinini yaşar da inandığı değersizliğin din olmadığını anlayacak idrakten yoksundur!

Kolayı seçmek zahmetsizdir, emeksizdir. Hukuksuzluktur çoğu zaman, çalmak gibi, başkasının varlığına konmak gibi… Kolayı seçmek başkasının aklına uymak, uyduğunu uygulamak, aklı rafa kaldırmaktır. Sorgusuz sualsiz, kendine benzeyen bir insanın iradesinden nemalanmaktır. Hak ve hukuk ihlâline yakın durmaktır.

Ve işte tam burada başlar aklını kullananın, aklını kullanmayanı kendi ideası ve iddiası için kullanma gerçeği. Akletmeyenin, inandığı biçimde akledene alet olmaktan başka vasfı yoktur. Ve bu vasıfsızlar ellerine tutuşturulan her türlü silahı, yetersizliğini inkâr için kolayca(!) masum olana doğrultma cüretini gösterebilir. Cesareti, akılsızlığının izahından başka bir şey değildir.

İşte Haçlı zihniyetinin 21. yüzyıl devamcısı ABD, akletme yetisini yitirmiş mahlûkları(!) maşa vasfıyla örgütleyerek dünyayı film setine dönüştürüp İslâm coğrafyalarını yerle bir ediyor. Sonra da uydularından film fragmanı izler gibi seyrediyor.

Üstelik bu cüreti önce Hollywood’da pratiğe dönüştürüp ülkemiz dahil tüm dünyaya servis ediyor. Biz de evimizde patlamış mısır eşliğinde o filmleri izleyerek yorgun akıllarımızı dinlendiriyoruz!

İşte o senaryolardan sadece ikisi:

“Kod Adı: Olympus” (2013) adlı filmde ABD’yi hiç hesapta olmayan büyük bir saldırı beklemektedir. İçeriden köstebeklerin(!) yönettiği terörist bir eylemle Beyaz Saray büyük bir saldırıya ve ihanete uğrar. Başkan teröristlerce esir alınır. Pentagon’un eli kolu bağlıdır… Bu filmde ABD’nin düşmanı Kuzey Kore’dir.

“Kod Adı: Londra” (2016) filminde ise, İngiltere Başbakanı’nın zamansız ölümü sonrasında düzenlenen cenaze törenine dünyanın en güçlü liderleri katılır. Bu esnada Londra’da ard arda bombalar patlar ve teröristlerce Londra polisi ve silahlı kuvvetleri etkisiz hâle getirilir. ABD Başkanı canlı yayında tüm dünyanın gözü önünde öldürülmek üzere rehin alınır… Bu filmde ABD’nin düşmanı Ortadoğu’dur.

Bu iki film de, bir işgal provası niteliğindedir.

ABD’nin, Küba, Vietnam ve Irak yenilgilerini yüzsüzce kahramanlık senaryosuna dönüştürerek film yapma maharetini kutlamaktan kendimi alamıyorum. Fakat kendi aymazlığımızı ise nasıl izah edeceğimi şaşırıyorum!

Bu şaşkınlığımla, Hollywood’a bir film teklifi sunuyorum: 2016 yılında maşa örgütlerin ülkemizde gerçekleştirdiği bombalı saldırıları, 15 Temmuz Kurtuluş Zaferimizi, Rus Büyükelçisi Karlov’un öldürülüşünü ve yılbaşı gecesi katliamını beyazperdeye aktarın! Nasılsa senaryolar elinizde!

Tabiî, sahte kahramanlık filmlerinizde rol alan aktörlerinizin maharetleri, bu necip milletin sahici kahramanlarını canlandırmaya yeterse!