Kur'an'da sözü edilen önceki kavimlerin helakinin sebebi, peygamberlere karşı gelip onları alaya almaları ve Allah'ın emirlerine isyan etmeleri, inkârda zirve yapmalarıdır.

Bu yüzden silinip gittiler. Eğer onlar, daha önce helak edilmiş toplumların durumundan ibret alsalardı, aynı feci akıbete uğramazlardı. O helak edilen insanlardan hiç geri dönen var mı? Hayır... Allah'ın gazabına uğrayan ve hurma kütükleri gibi savrulan kavimler bir daha geri dönemediler.

Onlara verilecek ceza sadece dünyadaki helakle sınırlı değildir. Nihâyet hepsi mahşer günü Allah’ın huzurunda toplanacak, hesaba çekilecek ve o zaman hak ettikleri esas cezaya burada çarptırılacaklardır.

Önceki kavimlerin helakini örnek gösteren Rabbimiz tüm insanlığı uyarıyor:

“Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helâk ettik. Gidenlerin de hiçbiri geri dönmüyor.” (Yasin 36/31)

Günahları sebebiyle helak edildiler

Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Üstelik Biz onlara yeryüzünde size vermediğimiz imkânları vermiş, üzerlerine gökten bol bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Sonra da onları, günahları sebebiyle helak etmiş ve onların ardından başka bir nesil getirmiştik. (Enam 6/6)

And olsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mucizeler getirdiği hâlde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletleri helak ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız. (Yunus 10/13)

Azabı hak edenler Azabı hak edenler

Nuh’tan sonraki nesillerden nicelerini helak ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir. (İsra 17/17)

Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emaresi) hissediyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun? (Meryem 19/98)

Bizim, onlardan önce nice nesilleri helak etmiş olmamız kendilerini yola getirmedi mi? Hâlbuki onların yurtlarında gezip dolaşırlar. Bunda, elbette ki akıl sahipleri için nice ibretler vardır. (Taha 20/128)

Biz refahından şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur. (Kasas 28/58)

Geç kalan feryadın faydası yok

Hâlen yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önceki nice nesilleri helak edişimiz onları doğru yola sevk etmedi mi? Bunlarda elbette ibretler vardır. Hâlâ kulak vermezler mi? (Secde 32/26)

Onlardan önce nice nesilleri helak ettik. O zaman feryat ettiler. Hâlbuki artık kurtulma zamanı değildi. (Sad 38/3)

Senin şehrinden -ki ora (halkı) seni çıkardı- daha kuvvetli nice şehirleri yok ettik; onlara bir yardım eden de çıkmadı. (Muhammed 47/13)

Biz, onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri helak etmişizdir. Kurtuluş var mı? (Kaf 50/36)

Lakin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize layık bir şekilde yakaladık.

Şimdi sizin kafirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir berat mı var?

(Kamer 54/42-43)

And olsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Düşünüp ibret alan yok mu? (Kamer 54/51)

Ayetleri tekrar tekrar açıkladık

İşitmediler, görmediler, inanmadılar. Sonuç: Helak oldular!

And olsun ki onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira onlar bile bile Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Sonunda alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.

And olsun biz, çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri tekrar tekrar açıkladık. (Ahkaf 46/26-27)

Andolsun, Biz cinlerden de insanlardan da pek çok cehennemlikler yarattık. Çünkü onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvan sürüsü gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller bunlardır. (Araf 7/179)

Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah’ın gazabından koruyan da olmadı. (Mümin 40/21)    

AYET VE HADİSLERDE YETİM

 

 

Asıl iyilik

İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz (den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru 

olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (Bakara 2/177)

Yetimi kollayıp gözetleyen cennette

Sehl İbn-i Sad’dan (RA) rivayet edildiğine göre Rasulullah (SAV): “Ben ve yetimi kollayıp gözetleyen kimse cennette şöyle beraberce bulunacağız”, buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını biraz açarak işaret etti. (Buhari)

ORUÇ FETVALARI

 

Radyoaktif madde orucu bozar mı?

 

Damardan verilen radyoaktif madde orucu bozar mı?

Bazı hastalıkların teşhisi amacıyla hastalara damar yoluyla besleyici niteliği olmayan radyoaktif maddenin verilmesi orucu bozmaz. Çünkü bu şekilde verilen söz konusu madde besleyici ve vücudu kuvvetlendirici mahiyet taşımamaktadır. (Din İşleri Yüksek Kurulu)

HADİSLERLE İSLAM

 

Gücünüz yettiği kadar amel üstlenin

Hz. Aişe (RA) anlatıyor: “Peygamber'e (SAV), ‘Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir?’ diye soruldu. O da ‘Az da olsa devamlı olanıdır.’ buyurdu ve devamında şöyle dedi: Gücünüz yettiği kadar amel üstlenin."

(Buhari, Müslim)

Altından değerli

 

 

İşte insan dediğin...

 Siyah saçla geldin, defter beyaz; beyaz saçla gidiyorsun, defter siyah!

 Rabbim affet!..

*

 İnsanlar başaklara benzerler: İçleri boşken başları havadadır; içleri doldukça eğilirler.

*

 Ekmeği bol eyledik

 Acıyı bal eyledik

 Sıratı yol eyledik

 Geldik bugüne

Hadislerde hayat düsturları

 

Kolaylaştırın; zorlaştırmayın!

Müjdeleyin; nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın; zorlaştırmayın.

[Efendimiz (SAV) Müslim]

İNCİ TANELERİ

 

 

Kaybettik

 Paramız oldu, bereketi kaybettik.

 Güzel evlerimiz oldu, huzuru kaybettik.

 Nimetlere boğulduk, şükrü kaybettik.

 Kalabalığa karıştık, kardeşliği kaybettik.

Rabbim, merhamet; Rabbim, bizleri affet!..

MİHENK TAŞI

 

 

Allah'tan kork!

Ey oğul!

Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork. Ona kulluk görevini gereği gibi yap.

Haram kıldığı şeylerden mümkün olduğu nispette kaçın. Allah'ın saadete uzanan yolundan

ayrılma. Hayatını düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki yaşayışın sıhhat bulsun,

gözlerin aydın olsun. Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allah'tan gizli ve kapalı değildir.

(İmam Gazali)

İBRETLİK KISSALAR

 

 

ÜÇ MAĞARA ARKADAŞI

İbn-i Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Resulullah (SAV) buyurdular ki:

Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp mağaranın ağzını üzerlerine kapadı.                Aralarında, ‘Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!’ dediler.

Bunun üzerine birincisi şöyle dedi: ‘Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü. Ey Allah’ım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!’

Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.

İkinci şahıs şöyle dedi: ‘Ey Allah’ım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada, ‘Allah'ın mührünü, gayrimeşru olarak bozman sana haramdır!’ dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu hâlde onu bıraktım, verdiğim altınları da bağışladım. Ey Allah’ım, eğer bunları senin rıza-yı şerifin için 

yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar.’ Kaya biraz daha açıldı. Ancak onların çıkabileceği kadar açılmadı.

Üçüncü şahıs dedi ki: ‘Ey Allah’ım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhâl veriyordum. Ancak bir tanesi ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve, ‘Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!’ dedi.

Ben de ‘Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al, götür!’ dedim. Adam: ‘Ey Abdullah, benimle alay etme!’ dedi. Ben tekrar, ‘Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git, hepsini al götür!’ diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü. Ey Allah’ım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu hâlden kurtuluş nasip et!’ dedi.

Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler." (Buhari, Enbiya, 50, IV, 147)

YAKARIŞ-DUA

Hasta kullarına şifa

Ya Rabbi!

Bizi kendine kul, habibine ümmet eyle.

Hasta kullarına şifa, dertli kullarına deva,

borçlu kullarına eda nasip eyle.

Kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden hayırlı eyle.

 

NOT EDİN

 

 

ALLAH'IN KİMSEYE İHTİYACI YOK

Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse bilsin ki Allah’ın belirlediği sürenin sonu mutlaka gelecektir. O, her şeyi bilir, her şeyi işitir. Her kim elinden gelen çabayı gösterirse yalnız kendi iyiliği için çabalamış olur; çünkü Allah’ın, hiç kimsenin hiçbir şeyine ihtiyacı yoktur. (Ankebut, 29/5-6)

“Allah’a kavuşmayı arzu eden”den maksat, dünyada O’nun iradesine uygun olarak yaşayıp O’nun hükümlerini yerine getirenler ve bunun karşılığının kendilerine verileceğini umanlar, dolayısıyla ahiret hayatına inananlardır. “Allah’ın verdiği sürenin sonu” ifadesiyle de ölüm veya ölüm sonrasında insanların yaptıklarının karşılığını bulacakları ahiretteki yargılanma zamanı kastedilmiştir. (Râzî, XXV, 31).

Hayat geçicidir; sonunda varılacak yer Allah’ın huzurudur. Dünyada acılara katlanma pahasına, Allah’ın yüklediği görevleri yerine getirerek büyük sınavı başaranlar, “Allah’a kavuşmayı arzu edenler”dir. Bunlar iyi olmak ve iyiliği hâkim kılmak için gayretler göstermişlerse kendi iyilikleri için yapmışlardır.

Çünkü “Allah’ın hiçbir kimsenin hiçbir şeyine ihtiyacı yoktur.” İnsanların bütün iyi işleri er veya geç ama mutlaka kendi faydalarına sonuç verir; onun insanlıkta ve Müslümanlıkta kemalini artırır; Allah katındaki değerini ve derecesini yükseltir.

Ayetten anlaşıldığına göre insanlar bir kere gönülden niyet edip karar vererek hayırlı işlere, üstün gayretlere giriştiler mi artık Allah’ın yardım ve desteği de onlarla olur ve bu sayede üstesinden gelemeyecekleri kadar ağır gibi görünen işleri bile başarabilirler, ulaşılamaz zannedilen hedeflere ulaşabilirler. Bu gerçeğe surenin son ayetinde de yer verilecektir.

(Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 254-255)

KULAĞINIZA KÜPE OLSUN

 

 

 

Ebu Hüreyre'nin göz yaşları

Hz. Ebu Hüreyre (RA) vefatı yaklaşınca ağladı.

Neden ağlıyorsun diye sorulduğunda, “Yol uzak, azık az, geçit dar, son durak ise ya cennet ya cehennem!” dedi.

ŞAİRLERİN DİLİNDEN

 

 

Yoğ iken, var eden vardır

Sabreyle ey gönül, sabırsız olma.

Cümleyi gönlüne yar eden vardır.

Darda kaldım diye umutsuz olma,

Yoğ iken dünyayı var eden vardır.

(Neşet Ertaş)

Bir Konu, Bir Ayet, Bir Hadis

Hac

“Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmran, 3/97)

Kâbe’de ibadet

“Her kim Kâbe’yi haccederken (söz ya da eylemle) cinsel yakınlığa yeltenmez ve kötülük işlemezse, anasının onu doğurduğu günkü gibi günahsız hâline dönmüş olur.” (Buhari)

Editör: Hicret Yücel