İddianamede, “Bazı ülkelerin Türkiye üzerindeki bu tarihi psikolojik kinini tatmin etme imkanı yoktur. Bu nedenle yabancı ülkelerin istihbarat servisleri, dünya çapında örgütlenen aşırı ihtiraslı FETÖ’nü keşfetmiş ve kontrol ederek Türkiye’ye karşı kullanmıştır” denildi.
‘Kendi haline bırakmadılar’
Gülen yapılanmasının dünya geneline yayıldığının ifade edildiği iddianamede, bu yapının güçlü ülkeler ve istihbarat örgütleri tarafından ‘kendi haline’ bırakılmadığı ve ülkelerin bu gücü kendi hedefleri için kullandığı vurgulandı.
‘Birkaç devletin istihbaratının şemsiyesi altında’
Gülen yapılanmasının yabancı devletlerin şemsiyesi altında olduğunu belirten savcılık, “Örgütün kullanmakta olduğu gizlilik tekniklerine (kod isimler ve operasyonel telefonlar kullanmak, bilmesi gereken ve tedbir prensipleri uygulamak vb.) bakıldığında, örgütün bir ya da birkaç devletin istihbaratının şemsiyesi altında olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de dini anlamda kendisini cemaat niteleyen çeşitli dini gruplar olmakla birlikte hiçbirinde “kod isim kullanma, telefonların üç ayda bir değiştirilmesi” gibi talimatlar uygulanmamaktadır.” Denildi.
‘Yabancı istihbaratların elinde gönüllü tutsak’
Gülen yapılanmasının büyümesi için ‘birilerinin strateji belirlemesi, yönlendirmede bulunması ve destek’ vermesi gerektiğini anlatan savcılık, “Hoca karizması veya hizmete adanmışlık küresel ölçekli bir harekete dönüşen örgütteki değişimi açıklamaya yeterli değildir. Bu örgütün arkasında küresel ölçekte politik çıkarları ve stratejik oyunları bulunan başka devasa yapılanmaların olduğunda kuşku yoktur. Yurtdışında destek arayan Fetullah Gülen, bu desteği elde edebilmek için yabancı ülke istihbarat servislerinin elinde gönüllü tutsak ve oyuncak haline gelmiştir. Yurtdışına çıkış ile birlikte Türkiye’deki örgütün yönetimine Türkiye ile sorunu olan devletler ve istihbarat örgütleri de katılmıştır” tespiti yapıldı. Yapılanmanın hasım devletler tarafından kullanıldığını ifade eden savcılık, Rus uçağının düşürülmesi olayında da bu yapılanmayı işaret etti. İddianamede şöyle denildi:
“Türkiye aleyhine FETÖ’ye bağlı şahıs, kurum ve kuruluşlar, hasım devletlere faydası olan çeşitli olayların içerisinde bizzat yer almakta ya da destekte bulunmaktadır. Mavi Marmara baskını, Adana’da durdurulan tırlar, hava sahasını ihlal eden Rus uçağının düşürülmesi ve Uludere olaylarında gösterilen tutum ve davranışlar, yabancı devletlerin hedefinde yer alan kurum ve kuruluşların, başka devletler lehine etkisiz kılınmasına yönelik faaliyetlerdir.”
‘CIA tarafından korunmaktadır’
Amerikan istihbarat servisi CIA’da bir dönem Türkiye İstasyon Şefi olarak görev yapan Graham Fuller’ın, Fethullah Gülen’in ABD’den ikamet izni alabilmesi için referans olduğunu belirten savcılık, “Bu durum bile, Fetullah Terör Örgütünün kimlere hizmet ettiği hakkında önemli bir delildir. FETÖ’nün yabancı istihbarat servisleri ile irtibatı çok açıktır. Belçika Brüksel’de G+ (Europe) isimli lobi şirketiyle anlaşmış, ABD lobi şirketlerine para vermiştir. ABD seçim kampanyalarında cömert bağışlar yaptığı senatörleri “gezi” adı altında Türkiye’ye getirip gücünü ve Türkiye içerisindeki etkinliğini göstermiştir. Gülen’in ABD’de CIA tarafından korunduğunu belirten savcılık, “Fetullah Gülen ve örgütünün ABD’nin emrinde olduğu ve CIA tarafından kullanıldığı çok açıktır. Mesela CIA ajanları öğretmen gibi değişik ülkelerdeki F. Gülen okulları üzerinden devletlere sızmakta ve istihbarı bilgi toplamaktadır. ABD himayesi olmadan Fetullah Gülen Pensilvanya’da kalamaz ve bu işten çıkarı olmayan ABD onu ülkesinden barındırmaz. ABD’den Yeşil-kart alabilmek için mahkemeye F. Gülen’in elli milyar dolarlık malvarlığı olduğunu beyan ettiği iddia edilmektedir” tespitlerinde bulundu.
‘FBI sitesinde Gülen yer almaktadır’
İddianamede FBI’nın resmi sitesinde işbirliği içinde oldukları gruplar arasında “Fethullah Gülen örgütü”nün de yer aldığı belirtildi.
“Obama’nın Kenya’daki akrabaları okullara ücretsiz kabul edildi”
İddianamede ABD Başkanı Barack Obama da yer aldı. Obama ile Gülen Yapılanması arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğunun anlatıldığı iddianamede, “FETÖ’nün 2007 yılı itibarıyla İstanbul İl İmamı olan ve akabinde Kenya Ülke Sorumlusu olarak atanan Ahmet Kara, ABD Başkanı George W. Bush’tan 20.01.2009 günü görevi devir alan Barack Obama’nın yemin törenine davet edilen şahıslar arasında yer almıştır. Söz konusu davet, Ahmet Kara’nın Fetullah Gülen’in talimatı doğrultusunda B. Obama’nın başkan adayı olmasıyla birlikte, Kenya’da yaşayan ailesiyle ilgilenmesi, akrabalarının çocuklarını gruba ait okula ücretsiz kabul etmesi ve aile fertleriyle iyi ilişkiler tesis etmesinin sonucu olarak gerçekleşmiştir. Bu durum dahi FETÖ’nün uluslararası ilişkileri, siyasi dengeleri ve ileriye dönük menfaatlerini ne ölçüde gözettiğinin önemli bir ispatıdır. ABD genelinde FETÖ’ye bağlı olarak faaliyet gösteren yaklaşık 165-170 tane kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşlar; dernek, kültür merkezi, düşünce kuruluşu, eğitim teşekkülü veya özel okul şeklinde teşkil edilmişlerdir” tespitlerine yer verildi.
‘Alman İstihbaratı’yla temas’
FETÖ’nin sözcüsü konumundaki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşak, Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli BND (Alman İstihbarat Servisi) Temsilcisi Edward Ehrenheim ve yardımcısı Jörg Birkenbeul ile 15.01.2014 tarihinde İstanbul’daki bir restoranda görüşme yapmıştır. Bu görüşmede şüpheli Cemal Uşak, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumuna ilişkin muhatabına açıklamalarda bulunmuştur.” ifadelerini kullandı.
‘IŞİD’e destek verildiği algısı oluşturmaya çalıştı’
İddianamede MİT ait tırların aranmasına ilişkin olaya da değinildi. Gülen Yapılanmasının Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği algısı oluşturmak için MİT tırlarını durdurarak arama yapmaya çalıştığını ifade eden savcılık., “Dışişleri Bakanlığındaki gizli Suriye toplantısını dinleyip servis etmiştir. Propaganda ve dedikodu yoluyla çatışmalarda yaralanan IŞİD üyelerinin Türkiye’de tedavi edildiğini ve Türkiye’nin örgüte lojistik destek sağladığını, petrolünü satın aldığını, IŞİD örgütünün eleman toplamasına ses çıkarmadığını iddia etmiştir. FETÖ, bu konulardaki iddialarını yurt dışındaki istihbarat ve güç merkezlerine taşıyarak devleti zorda bırakmaya çalışmıştır” tespitleri yapıldı.
‘Gülen’in PKK stratejisi’
İddianamede Gülen Yapılanması’nın PKK konusunda konjonktüre göre değişen bir strateji izlediği anlatıldı. Yapılanmanın ‘2007 ve sonrasında hem TSK’ya karşı hem de PKK’ye karşı vurulan darbelerde inisiyatif alarak, devlet içerisinde vazgeçilemez bir konum elde etmek istediğini’ vurgulayan savcılık, “Fetullahçı Terör Örgütü, PKK’ye karşı savaşı, özellikle devletin stratejik kurumlarına sızma ve ele geçirme de “siyasi kaldıraç” olarak kullanmıştır. Kısaca FETÖ’nün, PKK’ya karşı mücadelesi, devletin ele geçirilmesinde bir tür “zıplama tahtası” işlevi görmüştür. FETÖ, PKK’ye karşı mücadelede inisiyatif alarak hem kadrolarını gerçek anlamda savaşçılar olarak eğitmiş, hem de devletin başka kurumlarını da pasifize etmiştir. En önemlisi PKK’ye karşı mücadele görünümü altında, uzun yıllardan beri sızmak ve ele geçirmek istediği TSK’yı örgütün emri altına almıştır. FETÖ, 17 Aralık 2013 sonrasında bu stratejisinden vazgeçmiş, PKK terör örgütü ve bunun uzantısı yapılanmaların en büyük savunucularından bir oluvermiştir. Önce 2014 Mart yerel seçimlerinde sonra Cumhurbaşkanlığı ve en sonra da 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 Milletvekili genel seçimlerinde PKK örgütü ile irtibat kurmuş, bu örgütün siyasi kanadını oluşturan partiye destek verip birlikte hareket etmiştir. Örgüt mensupları bir dönem düşman saydığı ayrılıkçı siyaseti ve terör örgütünü oy vererek desteklemiştir” denildi. Savcılık Ekrem Dumanlı’nın Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten Kışanak’ı ziyaretini de örnek gösterdi.