RECEP YETER – İSTANBUL

Brunson 30 yıl ile yargılandığı davadan paçayı kurtardı ve soluğu Almanya’da aldı. Niye ilk iş Almanya’ya gitti, bu ayrı bir mesele. Asıl konuya girmeden önce Almanya tercihi ve Brunson’un İzmir’de görev yaptığı süre boyunca üstlendiği misyonun başlı başına bir yazı konusu olduğunu vurgulayalım.

Elbette Brunson’un önce Almanya’ya gitmesini tek dayanak kabul etmeden ama bir mesaj içerdiğini de unutmadan; tam da yargılandığı casusluk, FETÖ ilişkisi başlıklarından yola çıkarak yazılması gereken bir mesele bu.

FETÖ lideri Gülen’in Kestanepazarı yıllarını araştırırken İzmir’de görüştüğüm ve ihanetin ilk yıllarına tanıklık eden isimlerin, FETÖ elebaşının İngilizce bilen FETÖcüler yetiştirip dönemin SSCB’nin işgali altındaki Türk Cumhuriyetlerine gönderme konusunda ne kadar aceleci ve ısrarcı olduğu bilgisini de şimdilik buraya not düşelim.

Yine ikinci dünya savaşı sonrası Komünizmle mücadele adı altında Münih’de tohumları atılan ve CIA’nın uydusu BND üzerinden yürütülen “ılımlı İslam-yeşil kuşak” projesinin karargahının Almanya olduğunu da hatırlatalım. Brunson’un Ruzi Nazar, Enver Altaylı, Kasım Gülek, Fetullah Gülen silsilesinin en önemli sacayaklarından biri olduğunu kanaatlerini de ekleyerek.

DİRENEBİLEN BİR TÜRKİYE VAR

Şimdi gelelim Brunson’un -ister tahliye deyin, ister iade- avucumuzdan uçup gitmesine.

Önümüzdeki en somut gerçek şu:

Eski Türkiye’de, CIA Türkiye masası çaycısıyla ancak muhatap olabildiğimiz çapta bir konu; bugün ABD Başkanı ve milyonlarca ABD’linin gündemi durumunda. Darlansak da, sıkışsak da; artık ABD Başkanının devreye girdiği bir konuda direnebilen Türkiye diye bir ülke olduğunu, gerek en üst düzey açıklamalarla, gerek bizzat Trump tarafından atılan onlarca twitle Amerikalıların hepsi öğrendi.

Yakın zamana kadar Türkiye Büyükelçiliği twitter hesabından suikaste kurban gitmiş eski bir Başbakanın fotoğraflarının tesadüfen! atılarak Türkiye’ye ayar vermeye çalışan bir ülkeden bahsediyoruz.

Başkan Obama döneminde önce bize operasyon yapan ardından zararımızı! hafifletmek için taviz üstüne taviz isteyen ABD’yi; bugün Brunson operasyonu yiyen sonra da sarışın devlet başkanına twit üstüne twit, açıklama üstüne açıklama yaptırarak cendereden kurtulmaya çalışan ülke durumuna düşürdük mü, evet.

Bu tabloyu YPG’ye indirilen silahları, PKK’ya açıktan destekleri, 15 Temmuz’daki küstahlıklarını, ağzımızı açmaya fırsat vermeden Suriye’de Irak’ta Türkiye aleyhine attıkları adımları birbir gözünüzün önüne getirerek okuyun.

-ABD’nin bu feryadı figanının, belki daha sonraya sakladığı bir koz olan uluslararası para baronlarını devreye sokma sebebini – artık fiziken hapsetmeyecek olsak da istediğimizi fazlasıyla aldığımız- balığın büyüklüğünü ilerleyen zamanlarda CIA ve MİT arşivlerinden öğrendikçe daha iyi anlayacağız.

Ciddi hasar alsak da bence; -bugünün çok kutuplu dünyasında kanatları yolunmuş kartala dönse de- halen gücünü muhafaza eden bir dünya devine karşı yaptığımız hamleye değdi.

KENDİ GÜCÜMÜZÜN FARKINA VARMAK

Kendimizi tanımak düşmanı tanımaktan önce gelir.

Zayıf yönlerimizi, vurgun yiyebileceğimiz noktaları bilmek ve asla savunma psikolojisine girmeden ve daima saldırı stratejisi üzerine kurulacak adımları, bu zayıf yanlarımızı bilerek atmak tabi ki en doğrusu.

Şimdilik görünene göre yorum yapıyoruz ve niye geri adım attık diye sorguluyoruz.

Oysa zaten gelmekte olan büyük bir ekonomik saldırıyı, henüz rakibin ceza sahası içinde ve topu kapmış olarak karşıladığımızı düşünürsek; 16 yıldır ülkeyi adeta satranç tahtası gibi yöneten ve her geri çekilmiş görünen adımı sonrası bizi mahcub eden Başkan Erdoğan’ın tüm adımları hesap ettiğini söylemek dahi abes olmayabilir.

Yine de bu yorumu abartılı bulanlara kulak verip, görünene göre hüküm verenlere katılacak olursak; Brunson hamlesi zayıflıklarımızı -biraz pahalı da olsa- fazlasıyla öğretti diyebilir miyiz? Evet.

ÖLDÜRMEYEN KRİZ GÜÇLENDİRİR

Öldürmeyen kriz güçlendirir. Son 5-6 yıldır her saldırıda bunu defalarca test ettik. Her bir saldırıdan güçlenerek, zayıf noktalarımızı onararak çıktık. Bu kez de böyle olacak ümidimi muhafaza ediyorum.

Çünkü uzun süredir her konuda yerli ve milli üretim yapmak zorundayız diye diye dilimizde tüy bitti.

ABD sermayesinin oyuncağı olan lobilerin eski Türkiye’nin bürokrasi çevrelerinde nasıl etkin olduğunu, uydu vazifesi gören bu oligarşinin bugün bile kuyruğu dik tutmaya nasıl çabaladıklarını bana değil Bakanlara sorabilirsiniz. Hatta size isim de vereyim. Bürokrasiyi artık ciğerine kadar tanıyan sayın Prof. Dr. Metin Yerebakan’ı dinleyin de, maaşı milletten, aklı yabancıdan veya taşeronlarından alanları size tek tek anlatsın.

SÜREÇTEN ÇIKARILMASI GEREKENLER

İşte Brunson krizinin verdiği acı ders, bu yüzden, inşallah, milli üretim hamlesi için de çok önemli bir fırsata dönüşecek. Hatta dönüştü bile diyebiliriz. Peki bu meselede hiç mi yanlış yok?

Brunson ile ilgili en büyük yanlışın iletişim konusunda yapıldığını düşünüyorum.

Gerçekten de zaten dolu olan, hatta ilk paragrafta ifade ettiğim sebeplerle belki de FETÖ’nün nasıl yeşertildiğini gözümüzün önüne serecek olan bir dosya gereksizce ve içi boş cümlelerle fazla abartıldı. Bu boş abartıyla Brunson’un sürekli gündem yapılması ve siyasetin gündemine de yine abartılı olarak sokulması, her ortamda Başkan Erdoğan’a ve diğer siyasilere sorular yöneltilmesi iletişim hatasının en büyük parçasıydı bence. Oysa bir haftadır süre gelen Cemal Kaşıkçı konusunda iletişim oldukça iyi yönetildi, yönetiliyor. Erdoğan sadece bir kez konuya girdi. O da yüzeyseldi.

Peki Brunson konusundaki iletişim kusuru kimin, uzun uzadıya tartışılır.

ABD Başkanı’nın bu meseleyi bizzat defalarca dile getirmesine rağmen, konuyu tıpkı ABD’de yargılanan Hakan Attila ve FETÖ konusunda ABD yönetiminin verdiği “kararı bağımsız yargı verecek” cevabı seviyesinde tutmak ve gündemden düşürüp yargılamaya devam etmek belki de kriz iletişimi için çok daha doğru olabilirdi.

Mevcut tablo olmasaydı, dava yine Brunson’un tahliyesi ve ülkesine dönmesiyle sonuçlansaydı bu kadar büyük hasar almamış da olabilirdik.

Neticesi ne olursa olsun, geri adım atmış görünmemize rağmen Brunson meselesi Türkiye’nin özgüvenini bir kez daha gösteren hamle olmuştur.

Bir gün inşallah Brunson meselesiyle patlak vermiş gibi görünse zaten uzun süredir alttan alta pişirilen böylesine büyük ekonomik saldırılara da karşı çok daha dirençli olacağımıza inancım var.

Editör: TE Bilisim