Spekülatörler avuçları kaşınınca ne yapar?

Ya baronları, ya para babalarını veya iktisat çevrelerini ele geçirip piyasa göstergelerinde bir-iki puanlık oynama yaptırırlar. Bütün dengeler altüst olur. Bu sonuçla zengin daha zengin hale gelir, fakir ise fukara kulübünde iki basamak birden düşer.

Bu oyun insanlık tarihi kadar eskidir: Paranın keşfinden sonra ise gemi azıya almıştır.

Biz millet olarak, Abdülhak Molla’nın “Hazır ol cenge ister isen sulh-ü salah” diyerek meselelere bakarız. Evimizde, çevremizde, memleketimizde, ülkemizde olup bitenlere tuhaf bir ‘metafizik empati’ ile yaklaşırız. Başımıza gelen olaylar karşısında ‘birlik’ kalkanının ardından yumruk sallarız. Salladığımız yumruklar çoğu zaman hedefini bulur da…

Bazen ‘duygusal coşkunluklar’ yaşarız. Bunu da ferasetimize bağlarız.

İfk hadisesi nelere mal olmuştu, hatırlayınız.

O olaydan sonra belki on binlerce ‘ifk’ yaşadık, fitne batağına saplandık. Her saplandığımızda derin yaralar aldık, bu halden kurtulduktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Yine aynı tuzağın eşiğine geldik.

‘Fitne’, bazıları için baldan tatlıdır. Durağanlık içinde kalmış ruhlar fitne ateşine yüzünü döner ve zil takıp oynar. Birbirine düşürdüğü tarafların çaresizliği ve öfkesi karşısında semirir de semirir. Onlar bu ateşle yanarken kendisinin de helak olacağının farkına varmaz.

Münafıklar ve kâfirler için tuzak kurmak çocuk oyuncağı. Çünkü Allah’tan korkmazlar. Ama mümin “elinden, dilinden” emin olunan imtiyazlı bir sınıftır; öyle olmalıdır.

İster siyasi, ister kültürel, ister edebi, ister başka bir alan…

Fitne girdiği yeri kurutur ve bitirir…

Her şeyin yolunda gittiği bir toplum, fitne üretim merkezlerinin işine yaramaz. Vampir nasıl kan emerek besleniyor ve hayata tutunuyorsa onlar da kargaşa ve bozgunculuk sayesinde varlıklarını sürdürürler. Küçük olanı yok etmek, düzeni bozmak ve çıkan kargaşadan rant devşirmek, topluma birtakım belaları bulaştırıp panzehir öneriyormuş gibi insanların iliğini kurutmak onların işidir.

Birbirini seven insanlardan da nefret ederler. Çünkü seven kalp kötülük bilmez. Seven insan bütün benliğiyle kalbine bağlıdır. O yüzden iki kalp arasına fitne sokmak da onların sevdiği işlerdendir. Ortaya çıkan ayrılık, keder, hüzün ve korkunun enerjisinden beslenirler.

Mümin imtiyazlı insandır…

Kendini ‘mümin’ olarak tarif edenlerin, “Fitne çıkaranlar cehenneme atılacaklar”, “Fitne çıkarmak bir insanı öldürmekten daha kötüdür”, “Allah fitnecilere lanet eder” düsturlarını bilmemesi düşünülemez.

Fitne çakmağı önce coğrafyamıza çakıldı, sonra içimize…

‘Fitne rantı’nı ‘fitne metafiziği’ne çevirmek için yeni bir içtihat kapısı zorlayanlara, ‘Ilımlı İslam’ spekülatörleri acaba neler vaat etti!

Bölgeyi cehenneme çevirmek için göstere göstere -şimdi de- İran’ı fitne kazanına itenlerle bizim ‘imtiyazlı mümin’lerimiz hangi ilkeler ve değerlerde buluşup anlaştı!

Fitne üretim merkezleri ve onların paralı askerleri şunu iyi bilmeli…

“Fitne tamamen yok oluncaya kadar kâfirle savaşın” emrini unutmadık.

“Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek, “Haçlılar gelip bizi işgal etsin. Onlar bizim malımıza, canımıza zarar vermezler ki!” alçaklığıyla kendilerine cehennemin dibinde yer arayanlar…

Siz de unutmayın:

“Fitneyi uyandırana Allah lanet etsin!”