Tufanlar aniden bastırır. Önüne ne gelirse süpürüp götürür. Ne kadar hazırlık yaparsanız yapın bu doğa olayına yeterince hazır olamazsınız. Ve tufanlar her şeyi önüne katıp götürdüğünden geriye kalanlar asla öncesi gibi olmaz.

Tıpkı Nuh Tufanı’nda olduğu gibi her şey geçtikten sonra yeni bir dünya kurulması gerekir. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Koşullar değişmiştir ve oyunun kurallarını yeniden belirlemek gerekir. Dün güçlü görünen bugün zayıf, dün çaresiz görünen bugün muzaffer olabilecektir.

Evet, Hamas’ın askerî kanadı olan İzzettin El Kassam Tugaylarının 7 Ekim Cumartesi sabahı Gazze’den İsrail’in içlerine doğru başlattığı “Aksa Tufanı” ismi verilen saldırı da aynen bu etkiyi yaratmış gözükmektedir.

Zira dün, yıllardan beri abluka altında tutulan, dünyayla bağlantısı kesilmiş, açlık ve işsizliğin had safhada olduğu, 2 milyon insanın açık hava hapishanesine dönen daracık bir şeritte yaşamaya mahkûm edildiği Gazze’den; hava, deniz ve kara vasıtalarıyla İsrail’e sızarak büyük bir saldırı başlatan El Kassam savaşçıları, İsrail’e tarihlerinin en acı tecrübelerinden birini yaşatmıştır.

İsrail tıpkı 1973’teki Yom Kippur Savaşı’nda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmış, sabah 06.45 sularında başlayan saldırının ilk saatlerinden itibaren Gazze’den fırlatılan yaklaşık 5 bin roket ve havan İsrail’in övüne övüne bitiremediği Demir Kubbe’yi gafil avlamıştır. Satürasyon etkisiyle savunma şemsiyesinde açılan gediklerden geçerek Tel Aviv ve Batı Kudüs’e kadar ulaşan roketler belki de ilk kez bu kadar yüksek isabetle hedefleri vurmuştur.

Şabat sabahı ve Şukot bayramı olması hasebiyle görece hazırlıksız olan askerî birliklerin rehavetinden faydalanan Kassam savaşçıları; bazı yerlerde Gazze sınırındaki tel çitleri dozerlerle yıkarak veya tünellerden geçerek, bazı yerlerde havadan paramotorlarla ve bazı yerlerde de denizden sürat botlarıyla toplam 21 bölgeden sızma yaparak İsrail’e girmiş ve daha önceden belirlenen 50 askerî hedef ele geçirilmiştir.

Gazze’ye en yakın İsrail şehirleri olan Sderot ve Aşkelon sokaklarında karşılarında Kassam savaşçılarını gören İsraillilerin bir kısmı esir alınırken şanslı olanlar ise daha içerilere doğru kaçabilmişlerdir.

Gün ağarıp da yaşananlar ortaya çıktığında karşılaşılan tablo kimsenin tahmin bile edemeyeceği boyuttaydı. Zira dronlardan atılan bombalarla vurulmuş bazı İsrail tankları ve zırhlı araçları yol kenarlarında yanmakta, sağlam olarak ele geçirilenler ise Gazze’ye doğru götürülmekte idi. İsrail şehirlerinin yollarında motosikletlerle devriye gezen Kassam savaşçıları görenleri hayrete düşürmekteydi.

Kassam sözcüleri ha bire yeni bir açıklama yaparak esir alınan veya etkisiz hâle getirilen İsrail askerlerinin sayısını vermekte ve bu durum İsrail halkındaki şaşkınlığı ve yöneticilerine yönelik kızgınlığı daha da artırmaktaydı.

Öyle ya şimdiye kadar hep İsrail ordusu Gazze’ye saldırmış ve onlar da sınıra yakın tepeciklerden bu saldırıları keyifle seyretmişlerdi. Şimdi ise kendileri saldırı altındaydılar ve yenilmez İsrail ordusu onları kurtarmak için hiçbir şey yapamıyordu.

İsrail’den saldırılara yönelik ilk açıklama saat 13.00 gibi güvenlik kabinesini toplayan Başbakan Netanyahu’dan geldi. Şaşkınlığı yüzünden okunan Netanyahu, İsrail’in saldırı altında olduğunu açıklayarak bunun bir savaş olduğunu ve en kısa sürede gerekli karşılığın verileceğini belirtti.

Kayıplar ve esir alınanlar hakkında net bir sayı veremeyen Netanyahu, önceliklerinin sınır güvenliğinin sağlanması ve sızmaların önlenmesi olduğunu ifade etti. İkinci olarak bölgedeki halkın güvenliğini sağlayacaklarını ve ondan sonra da düşmana görülmemiş bir karşılık vereceklerini söyledi.

İlerleyen süre içerisinde Aksa Tufanı saldırısının bilançosu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. İsrail ordu radyosu ve İsrail’in Kızılayı olan ‘Magen David Adom’un açıkladığı ilk bilgilerde 30 kişinin esir alındığı ve 100 kişinin de öldüğü belirtiliyordu. Ancak akşam olduğunda bu sayılarda güncelleme yapıldı ve esir sayısının en az 100 olduğu ve buna mukabil 300 kişinin hayatını kaybettiği ve bin kişinin yaralandığı belirtiliyordu. Ama hâlâ kaç kişinin esir alındığı, kaç kişinin öldürüldüğü veya kaç kişinin kayıp olduğu tam olarak bilinmiyordu.

İsrail gibi güvenlikçi politikaların tavan yaptığı bir ülke için bu durum kabul edilemezdi. Ayrıca kafaları kurcalayan çok daha önemli bir soru vardı.

Nasıl oluyordu da dünyanın en iyisi olduğu söylenen meşhur istihbarat örgütü Mossad, böyle bir saldırıyı önceden haber alamamış ve engelleyememişti?

Öyle ya uçan kuştan haberi olan Mossad, muhtemelen aylardır hazırlığı devam eden böyle bir saldırı planını nasıl tespit edememişti? 

Büyük bir zafiyet söz konusuydu. Hem İsrail ordusu hem de istihbarat örgütü sınıfta kalmıştı. İsrail’in ortaya koyduğu caydırıcılığın en önemli iki aktörü büyük bir hata yapmış ve El Kassam’ın saldırısından haberdar olamamış ve engelleyememişti.

O zaman; bu kadar geniş istihbarat ağının, sahip olunan dinleme ve gözleme ekipmanlarının, Filistin halkı içerisine yerleştirilen veya satın alınan casusların, yüksek teknolojili silahların ve bu kadar askerin ne gereği vardı?

İsrail’deki bu muhasebe uzun süre devam edecek gibi. Zira ikinci gününü dolduran Aksa Tufanı saldırısı henüz geri püskürtülemedi. Her ne kadar İsrail savaş uçakları Gazze’yi bombalamaya başlasalar da hâlâ şehirlerden çatışma haberleri gelmekte.

Ayrıca Batı Şeria’da da kımıldanma başlamış durumda. Kuzeyden de Hizbullah’ın İsrail’e roket fırlatmaya başladığına yönelik haberler gelmeye başladı bile. Buna bir de İsrail vatandaşı olan Filistinlilerin isyanı eklenirse İsrail’in hem içerde hem de kuzey-güney sınırlarında en az dört-beş cephede mücadele etmesi gerekecek.

Görüldüğü üzere Aksa Tufanı İsrail’in bütün sinir sistemini felce uğratmış durumda. Ne doğru dürüst hasar tespiti yapabiliyor ne de karşılık verebiliyor. İsrail halkındaki korku ve tedirginlik de had safhada. Herkes canını kurtarmak için ülkeden kaçmaya çalışıyor.

İşte bu toprakların gerçek sahipleriyle sonradan gelip konanlar arasındaki asıl fark da burada ortaya çıkıyor. Bir taraf tüm baskılara ve zulümlere rağmen toprağını bırakmayıp hayatı pahasına onu savunmaya çalışırken diğer taraf yaşadığı ilk krizde geldiği yere dönmeye çalışıyor.

Bu hâliyle Aksa Tufanı hem Filistinliler hem de İsrailliler için bir dönüm noktası olacak gibi gözüküyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü bu tufan önüne geleni kapıp götürdü. Kalanlarda ise bir daha tufan olursa hâlimiz ne olur korkusu oluştu.

Kolay değildir toprağa tutunmak. Eğer kökünüz yoksa toprakta, bir tufan gelir ve alır götürür sizi. Buna dayanamayacaksanız sizin olmayan toprağa heves etmeyin hiç. Zira bugün olmazsa yarın; bir tufanlık canınız var. Kıymetini bilin.