Rahmetli  Kemal Sunal’ın beyaz perde de canlandırdığı Şaban karakteri,

Yaşlısı gençlisi hepimizin

belki yüzlerce defa seyrettiği komik filmlerin unutulmaz efsane kahramanıydı.

Ülkenin içine düştüğü ekonomik buhranı,

İşsizliği,

yoksulluğu,

ekmek, yağ, şeker, benzin kuyruklarını,

dolmuş ve otobüslerde çileli yolculuklarla evlerine gitmeye çalışan İstanbulluları,

zam alabilmek için mücadele eden emekçileri,

kabarmış veresiye defterini ödeyemediği için bakkal, kasap, manavdan köşe bucak kaçan memurları,

ve daha birçok insana, hayata dair hikayelerin anlatıldığı

samimi, sıcak,

kah hüzünlü,

kah komik şaban filmleriydi onlar.

Her hikayenin başrol kahramanı Şaban

Ya kapıcıydı,

Ya çöpçü.

Ya sahte kabadayıydı,

Ya da sıradan bir gariban.

Ama hepsinde de mahallenin efsanesi idi.

Gecekondularını almaya çalışan işgüzar müteahhitlerin,

İşçinin hakkını yiyen, sömüren kurnaz patronların,

Mahalleye kan kusturan kabadayıların,

Haraç toplayan mafya çetelerinin

Korkulu rüyasıydı Şaban.

Tertemiz iyi yüreği ile hep ezilenlerin, ötekileşenlerin,

ezilenlerin yanında duran,

onurlu, iyi yürekli cesur bir halk adamıydı.

Ve onu seven herkes,

ona kötülük yapmak isteyenlere karşı durur

dokunmayın şabanıma derdi.

Şimdi gündemde şu milletvekillerinin

dokunulmazlıkları var.

Genel kanı

fezlekelerin oylanıp dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde.

Bir diğer görüşse tam aksi yönde.

Böyle bir durumun bölgeyi ve ülke atmosferini daha da gereceği düşüncesi hakim.

Diğer taraftan,

dokunulmazlık zırhının demokrasinin mutlak bir gereği olduğu düşüncesi.

Aslında evet.

Dokunulmazlıkların muhafaza edilmesi bir demokrasi gereği.

Elbette tartışmaya muhtaç

Ben 2 ay önce yazdığım bir yazımda,

Dokunulmazlık geriliminin  HDP ve Kandil’in bir tuzağı olduğunu söylemiştim.

Nitekim hükumet bu tuzağa düşmedi.

Ancak koşullar şuan değişti.

Siyasi ve toplumsal zemin, böylesi bir tartışmaya hazır görünüyor.

Fakat bu fezlekelerin karara bağlanması sonrası ortaya çıkabilecek sorunlar,

öncesinde teferruatlıca tahlil edilecektir

ki edilmelidir de.

Lakin toplumsal vicdan da genel istek,

yargılanmaları yönünde.

Vatandaş vekillere dokunulsun istiyor.

Vatandaş diyor ki;

Hendekler kazılıp,

Barikatlar kurulup,

Yollara mayın döşenip,

Şehirler mahalleler harabeye çevrilip,

Asker polis şehit edilip,

Masum siviller öldürülüp,

Başkentte katliamlar yapılıp,

Ülke yangın yerine çevrilirken,

Bu vekiller ne yaptı.

Yangına körükle gitti.

Savaş çağrıları yaptı.

Ülkeyi bir uçtan bir uca,

Ölümle, bombalarla tehdit etti.

İnanın bu düşünce, sadece Türk değil,

Kürt halkının da düşüncesi.

O nedenle vatandaş derki.

Ne yani!

Tüm bunlar yaşanmışken,

Dokunmayın selocana mı diyelim.

Ne münasebet.