Dünya neden bu kadar karmaşık hale geldi? Yoksa insanlık tarihi ilk günden itibaren hep böylemi idi?

Değerlerin, kavramların, ideolojilerin, fikirlerin bu kadar keskinleştiği, safların bu kadar ayrıştığı tarih dilimleri elbette vardır: Amerika’daki güney-kuzey savaşı, Avrupa’daki mezhep çatışmaları, Asya’daki istilalar…

Eskiden düşman kesin hatlarla belli oluyordu. Tek ve en önemli fark bu idi…

Bugünün sıkıntısı düşmanın belli veya görünür olmaması…

Dünyada kaç Truva Atı var hiç kimse bilmiyor.

Sadece toplumlarda değil aile fertleri arasında da aynı gerginlik var.

Toplumsal çürümüşlüğün, aile kavramının iflas etmesinin, muhabbetin, dostluğun…

En önemlisi Allah için sevmenin ve istemenin bitişidir bu.

***

‘Mihenk’in sözlük anlamı: “Birinin değerini, ahlakını, niteliğini anlamaya yarayan şey, ölçüt.”

Mihenk taşı: Gümüş ve altın alaşımlarının kalitesini test etmekte kullanılan, düz, sert, ince pütürlü, siyah veya koyu renkli bir taş.

Altın veya gümüş üzerine sürüldüğü takdirde, bıraktığı çizgilerden bu madenlerin saflık dereceleri anlaşılır. O halde mihenk taşı için herhangi bir şeyin saflığının ölçüldüğü bir imtihan, bir sınamadır dersek, yanlış ifade etmiş olmayız.

Herkesin bir dünya görüşü var; algısı ve fikri var. Bu farklılıklar aynı zamanda bir zenginliğin de işareti. Ama insanlık bu zenginlikten fayda yerine toplumun sinir uçlarını tahrik edecek kıvılcım üretme yarışında…

Mesela bir siyasi parti girdiği seçimi yüzde 52’lik oy oranı ile kazandığında demokrasi olmuyor da, rakip parti binde 2’lik bir farkla seçim kazanınca demokrasi bahar şarkıları eşliğinde gelebiliyor!

Bu nasıl olabiliyor?

Yani şöyle…

Biz ‘gerçek demokrasi’den mi söz ediyoruz? Veya demokrasi dediğimiz ‘şey’ birisi bir yarışı kazanınca ortaya çıkan, kazanamayınca batıp giden bir yıldız mı?

Şimdi elimizdeki mihenk taşını farklı farklı fikirlerimiz üzerinde şöyle bir gezdirelim.

Sürelim bakalım…

Eğer o düşüncelerden herkes için isteyeceğimiz bir demokrasi anlayışı çıkmıyorsa…

Herkes için isteyeceğimiz bir özgürlük talebi çıkmıyorsa…

Herkes için isteyeceğimiz adaletli bir hukuk sistemi çıkmıyorsa…

Daha da önemlisi…

Vatan ve bayrak bağlılığı, devletin bütünlüğü inancı, millet birliği çıkmıyorsa…

O zaman bu fikirler sadece zamana, mekâna ve güce göre değişen bakır düşüncelerdir.

***

En yaygın eleştiri şu: “İyi de kardeşim, kazanıncaya kadar seçim mi yapacaksınız?”

Elbette bu demokrasi tanımının dışında bir uygulama…

Ama sen mihenk taşını kendi zihnini parlatmak yerine, üçkâğıt, usulsüzlük, yolsuzluk, ihanet, bölücülük üzerine bina edilmiş bir felsefe için tersine kullanırsan böyle bir kaosu da ateşlemiş olursun. O yüzden demokratik söylemlerinden hiçbiri tesir etmez, aksine seni daha zor duruma sokar. Hatta toplum nezdinde itibarını beş paralık eder.

“Usulsüzlük varmış bana ne ben kazandım” dersen mihenk taşı sürtülmemiş bakır plaka gibi ortada kalırsın. Ne içinden bulunduğun siyasi kuruma ne de yönetme iddiasıyla yola çıktığın insana faydan olmaz.

O yüzden demokrasi kurumunu, adalet mekanizmasını sadece kendimiz için işletmeyeceğiz.

Kazanın da kaybedenin de hakkı olduğunu bileceğiz.

En önemlisi ise kazançları da kayıpları da tertemiz bir vicdan terazisi ile kabulleneceğiz.

Yani sözün özü şu…

Mihenk taşını önce kendi düşüncelerimize süreceğiz…

Ardından yerdeki taşı karşı tarafa fırlatacağız…