Sözlükte “(tarla faresi) yuvasına girmek; (bir kimse) olduğundan başka türlü görünmek” anlamındaki “nifâq” mastarından türemiş bir sıfat olan “münafık” kelimesi “inanmadığı halde kendisini mümin gösteren” kimse demektir. Kelimenin, “tarla faresinin bir tehlike anında kaçmasını sağlamak üzere yuvası için hazırladığı birden fazla çıkış noktasının birinden girip diğerinden çıkması” biçimindeki kök manasından hareketle münafık, “dinin bir kapısından girip diğerinden kaçan çifte şahsiyetli kimse” olarak da tanımlanmıştır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât; İbnu’l-Esîr, en-Nihâye; Lisânu’l-Arab, “nfq” md.).

Nifak kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de kök halinde üç, çekimli fiil olarak iki ve “münafık” şeklinde yirmi yedi âyette geçmekte olup beş yerde münafık erkeklerin yanında münafık kadınlar da zikredilmiştir (M. F. Abdulbâkî, el-Mu’cem, “nfq” md.). Ayrıca Kur’an-ı Kerim, diğer birçok âyette müminler ve kâfirlerden başka üç temel inanç grubundan biri olarak münafıklardan da bahsetmektedir.

Münâfikûn Sûresi’nde münafıkların itikadî durumları, psikolojik yapıları ve ahlâkî bozuklukları, toplumsal hayattaki yerleri, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ve müminlere karşı tutumları ve âhiretteki konumları ayrıntılı biçimde anlatılır.

Kur’an terminolojisinde münafık kelimesi iki farklı tipteki insan için kullanılır. İlki halis münafıklar olup, bunlar, “Aslında inanmadıkları halde Allah’a ve âhiret gününe iman ettik” derler (Bakara 2:8). İkincisi ise zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı yüzünden imanla küfür arasında gidip gelen, şüphe içinde bocalayan (Nisâ 4:137,143; Tevbe 9:44-45), imandan çok küfre yakın olan (Âl-i İmrân 3:167) çifte şahsiyetli insanlardır. Bazı âyetlerde “münafıklar” ve “kalplerinde hastalık bulunanlar” diye ikili ifade tarzının yer alması da bu farklılığı göstermektedir (Enfâl 8:49; Ahzâb 33:12). Halis münafıklar müminlerle karşılaştıklarında inandıklarını belirtirler, ancak asıl taraftarlarıyla baş başa kaldıkları zaman müminlerle alay ettiklerini söylerler (Bakara 2:14). Diğerleri ise Rasûl-i Ekrem’e (s.a.v.) inandıklarını sanmakla birlikte önemli işlerde din dışı otoritelere gitmeyi tercih etmekte, fakat başlarına bir felâket gelince Hz. Peygamber’e başvurmakta (Nisâ 4:60-62), böylece hak dine olan bağlılıkları dünyevî menfaatlerine göre değişmektedir (Hac 22:11). (Alper, 2006:565).

ALLAH’I VE MÜMİNLERİ ALDATTIĞINI SANARAK KENDİNİ ALDATMAKTAN SAKINMAK

Kur’an-ı Kerim’de, kalbiyle inkâr ettiği halde bunu gizleyerek kendisini mümin gibi

gösteren münafıklardan, kendi isimleriyle anılan ‘Münâfikûn’ Sûresi dışında pek çok yerde bahsedilmiştir. Buna göre Kur’an’ın ortaya koyduğu münafık portresi şudur:

“Onlar inanmadıkları halde inandıklarını söyleyerek Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışan ancak farkına varmadan kendilerini aldatan ikiyüzlü, kalplerinde hastalık bulunan, azgınlıkları içinde bocalayıp duran (Bakara 2:8-20), Allah’ın kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir (Muhammed 47:16). Müminlere karşı kalpleri kin ve nefretle dolu olduğu için onların hep sıkıntıya düşmelerini isterler (Âl-i İmrân 3:118-119). Yalnızca menfaatleri söz konusu olduğunda Hz. Peygamber’in ve inananların yanında yer alırlar (Tevbe 9:42). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklar ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı, Allah da onları unutmuştur. Münafıklar, bozguncuların ta kendileridir (Tevbe 9:67).”

Sürekli iman ile küfür arasında bocaladıkları için (Nisâ 4:142-143) Allah, münafıklar haklarında; “İman edip sonra inkar eden, sonra inanıp tekrar inkar eden, sonra da inkarlarında ileri gidenler var ya, Allah onları bağışlayacak da değildir, doğru yola iletecek de değildir” (Nisâ 4:137) buyurmuştur. Allah’ın Sevgili Elçisi ise onların bu kararsız ruh hallerini;

“Münafık, iki sürü arasında gidip gelen şaşkın koyun gibidir. Bir o sürüye gider, bir bu sürüye!” (Müslim, Sıfâtu’l-Munâfiqîn 17) diye tasvir etmiştir.

Çıkarlarına göre tavır değiştiren, içten içe inkâr ettikleri halde sözleriyle inandıklarını ifade ederek Müslümanların yanında yer alıp beğenilerini kazanarak kendilerini onlardan koruyan, diğer taraftan da gizlice onların aleyhine faaliyetlerde bulunan münafıklar, olduklarından farklı görünerek Müslümanları aldattıkları için inkârlarını açıkça ifade eden kâfirlerden daha tehlikelidirler (Hadislerle İslam, s.624).

Münafıkların dış görünümüne aldanmamak gerekir. Zira onlar, göründüklerinin aksine korkak ve çıkarcıdırlar, yapmadıkları şeylerle övülmeyi isterler, zekât ve sadakayı da gösteriş amaçlı verirler, Müslümanlar arasında ihtilaf ve moral bozukluğuna neden olurlar.

İslam’a ve Müslümanlara yönelik bütün yıpratıcı eylemlerine rağmen Allah Rasulü münafıkları toplumdışına itmemiş, aksine onlara gerektiğinde hoşgörülü davranarak (Buhârî, Salât 46) ve ashâbını bilinçlendirerek kendilerinden gelecek tehlikeleri en aza indirmişti. Beni Mustalik Seferi’nde Abdullah b. Ubey ile ilgili gerçek ortaya çıktığında, “İzin ver de şu münafığın boynunu vurayım!” diyen Hz. Ömer’e (r.a.); “Bırak onu! İnsanlar, ‘Muhammed arkadaşlarını öldürüyor!’ demesinler” cevabını vererek yanlış bir izlenim bırakmak istemediğini belirtmişti (Müslim, Birr 63). Ayrıca o, münafık bile olsa bir kişinin bu vasfıyla açıkça teşhir edilmesini hoş karşılamıyordu (Hadislerle İslam, s.625).

ÇIKARLARI İÇİN GERÇEK NİYETLERİNİ GİZLEYEREK İNSANLARI ALDATMAMAK

Samimiyeti zedeleyen ve toplumda güven duygusunu sarsan bir husus olarak münafıklık, Yüce Rabbimiz ve Peygamberimiz tarafından son derece tehlikeli görülmüş, hem imanî hem de ahlâkî bir problem olması nedeniyle birçok âyet ve hadiste kınanmıştır. Ancak kesin bir dille sakındırılmasına rağmen münafıklık, bugün de devam eden bir olgudur.

Toplumda, mümin olduğunu söylediği halde münafıkça davranışlar sergileyen, çeşitli çıkarlar için gerçek niyetlerini gizleyerek insanları aldatan kimseler bulunmaktadır. İnançtaki samimiyetsizliğin davranışlara yansıması sonucu gayr-ı ahlâkî davranışlar yaygınlaşmakta ve git gide yadırganmaz hale gelmektedir. Halbuki Allah Rasulü’nün gayet beliğ ifade ettiği üzere “Din, samimiyettir.” (Müslim, İman 95).

İnancında samimi kimseye yakışan, kalbindeki sağlam imanı hem Allah ile hem de insanlarla olan ilişkilerine dürüst bir biçimde yansıtmaktır. Yani Rabbimizin, Elçisi’nin gıyabında bütün kullarına yüklediği ağır ama mükâfatı bir o kadar büyük, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd 11:112) sorumluluğunu yerine getirmektir (Hadislerle İslam, s.628).

BOZGUNCULUK VE NİFAK ÜRETEREK FİTNEYE SEBEBİYET VERMEKTEN SAKINMAK

“Allah Resûlü, imanı, temiz su ile yetişen taze bitkiye benzetirken; nifakı, kan ve irinle büyüyen bir çıbana benzeterek onun Allah’ın yasaklamış olduğu düşünce ve eylemlerle büyüyeceğine dikkat çekmiştir (İbn Hanbel, III/17). Örneğin, haya ve az konuşmayı iman alameti; çirkin söz ve lüzumundan fazla konuşmayı ise münafıklık alameti olarak zikretmiştir (Tirmizî, Birr 80). Hz. Peygamber, mümin ile münafığın durumunu karşılaştırırken ise şu benzetmeyi yapmıştır:

“Mümin, rüzgârın yatırıp kaldırdığı (ama zarar vermediği) yeşil ekin gibidir. Münafık ise dimdik iken, rüzgârın bir defada kökünden söküverdiği selvi ağacı gibidir.” (Buharî, Merdâ 1).

Buna göre mümin dünyada maddi ve manevi birtakım sıkıntılarla imtihan edilir fakat samimi imanı sayesinde onların üstesinden gelerek ahirette ayakta kalır. Münafık ise sahte imanı yüzünden dünyada elde ettiği rahatlığına ve dik duruşuna karşılık ahirette karşılaşacağı büyük azapla bir defada devrilir gider. Nitekim Allah Teâlâ küfrün en çirkin ve tehlikeli şekli olan münafıklığın ahiretteki cezası için, “Doğrusu münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. (O gün) onlar için hiçbir yardımcı da bulamazsın” (Nisâ 4:145) uyarısında bulunmuştur. Resûlullah, “Allah’ım! Bozgunculuktan, münafıklıktan ve kötü ahlaktan Sana sığınırım” (Ebû Dâvûd, Vitr 32) duasıyla kendisi nifaktan Allah’a sığındığı gibi ashâbını ve tüm müminleri de münafıkça tavırlardan sakındırmıştır.

Her ne kadar müminler, imanlarında şüphe olmasa da münafıklarınkine benzer davranışlar sergiledikleri zaman nifaka düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirler. Dinî uygulamalarda gevşeklik gösterme, söz ve davranışlar arasında uyumsuzluk şeklinde tezahür eden bu durum “amelî nifak” olarak adlandırılmıştır. Bu, müminlere yakışmayan bir tutum olduğu için Allah Teâlâ, “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saff 61:2) buyurmuş ve onları münafıklar gibi tavır sergilememeleri hususunda uyarmıştır (Bakara 2:264, Âl-i İmran 3:156).” (Hadislerle İslam, s.626).

VAHYİN VAZETTİĞİ DEĞERLERE UYGUN HAREKET ETMEK

“Hz. Peygamber müminleri münafıklık alameti sayılan ve nifakla itham edilmelerine sebep olabilecek her türlü davranıştan sakındırmıştır. Çünkü Müslüman, özü sözü bir, Peygamberimizin tarifiyle, “elinden ve dilinden insanların zarar görmediği kimse”dir (Nesâî, İman 8). İhanet, yalan, sözünde durmama, ikiyüzlülük ve riya gibi ahlaki olmayan ve toplumda güveni sarsan tavırların tümü ise münafıkça davranışlardır.

Allah Resûlü, Abdullah b. Amr’ın (r.a.) rivâyet ettiği bir sözünde münafığı en temel özellikleri ile şöyle tanımlamıştır:

“Şu dört özellik kimde bulunursa o, tam bir münafık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu terk edinceye kadar kendisinde münafıklıktan bir özellik vardır: Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde cayar. Husumet sırasında haktan sapar.” (Buhârî, İman 24).

İman bakımından samimi olmayan münafıklara hasredilen bu özelliklerin zaman zaman Müslümanlarda da görülmesi, imanın dışa yansıması noktasında problem oluşturmaktadır. Halbuki Müslüman’a yakışan, inandığı değerlere uygun hareket etmektir.” (Hadislerle İslam, s.627).

İKİYÜZLÜLÜĞÜ BIRAKIP İLKELİ VE TUTARLI DAVRANMAK

“Münafıklığın temel göstergelerinden birisi ise ikiyüzlülüktür. Hz. Peygamber, ilkeli ve tutarlı davranmayarak çıkarlarına göre insanlara farklı davranışlar sergileme anlamına gelen ikiyüzlülükten uzak durmaları için ashâbını uyarmış, insanlarla olan ilişkilerinde ikiyüzlü olanların güvenilmeyi hak etmediğini (Buhârî, el-Edebu’l-Mufred 117) ifade etmiştir. Allah Resûlü, “Kıyamet günü Allah katında insanların en kötülerinin şunlara bir yüzle, bunlara diğer bir yüzle gelen ikiyüzlüler olduğunu görürsün!” (Buhârî, Edeb 52) buyurmuş ve münafıkların ahirette ateşten iki dil ile cezalandırılacaklarını (Ebû Dâvûd, Edeb 52) belirtmiştir.

İkiyüzlülük konusunda sahâbîler de titiz davranmıştır. Bir defasında Abdullah b. Ömer’in (r.a.) yanına gelen bazı kimselerin, “Biz amirlerimizin huzurunda onların lehine konuşuyor, oradan çıktığımızda ise aksini söylüyoruz” demeleri üzerine İbn Ömer, “Biz böyle bir davranışı münafıklık kabul ederdik” demiştir (Buhârî, Ahkâm 27).

Münafıklıkla örtüşen bir başka özellik riyadır. Amel ve ibadetleri, Allah rızası yerine insanların beğenisini kazanma ve gösteriş amacıyla yapmak anlamına gelen riya, münafığın hayatının nerdeyse bütününü sarmıştır. Bunun içindir ki nifak, dinde riya olarak da tanımlanmaktadır. Kur’an’da Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını gösteriş olsun diye harcayanlar (Bakara 2:264, Nisâ 4:38) ve namazı gösteriş için kılanlar (Nisâ 4:142, Mâûn 107:4-6) kınanmıştır. Resulullah da riyayı “küçük şirk” diye adlandırarak47 ümmetini onun ahiretteki cezası hususunda uyarmıştır (Müslim, İmâre 152).” (Hadislerle İslam, s.627).

BOZGUNCULUK, NİFAK VE KÖTÜ AHLÂKTAN ALLAH’A SIĞINMAK

Fayda vermeyen bilgiden, kalbin kötülüklere kaymasından ve ürpermemesinden, nefsin doymamasından, cimrilikten, tembellikten, ihanetten, günahlardan, zulümden, kabalıktan ve cahilce davranmaktan Allah’a sığınan (Nesâî, İstiâze 2-3, 19-22, 30) Son Nebi’nin sünnetine ittiba ederek biz de tüm bunlardan Allah’a sığınalım ve onun şu duasına hep birlikte can u gönülden iştirak edip “Amîn yâ Rabbenâ” diyelim:

Allah’ım! Bozgunculuktan, münafıklıktan ve kötü ahlaktan Sana sığınırım.” (Nesâî, İstiâze 21).