Meşhur bir gazeteci(!) altı üstü devlete ait gizli belgeleri gayriresmî yollardan ele geçirmiş, devlet sırrı sayılan bilgileri gazetesi aracılığıyla devletimize ve milletimize düşman olanlara servis etmişti.

Önce bu adamı vatana ihanetten kodese tıkıyorlar. Sonra neyse ki yüksek mahkeme, bir adamın -hele de laik bir gazeteciyse- vatana ihanet etme hakkı olduğunu, adama haksızlık edildiğini söyleyerek hapisten çıkarılmasına salık veriyor. Adam, hapisten kahramanlar gibi çıkıyor. Dava, yerel mahkemede devam ediyor.

Davanın karara bağlanacağı gün davadan göstermelik de olsa ceza alacağını anlayan gazeteci ve avanesi, kurguladıkları bir tiyatroyu sahneye koyuyorlar. Önceden ayarlanmış tetikçi, mahkemenin karar için verdiği arada işi sadece gazetecilik(!) yapmak olan şahsa üç el ateş ediyor. Hem de burnunun dibinden ateş etmesine rağmen hiçbirini isabet ettiremiyor. Gazetecinin avukatı ve karısı, o sırada tetikçinin üzerine atlıyor. Avukat, adamın silah olan elini değil de diğer elini tutuyor; karısı, adamı engellemektense adamın resmini veya videosunu çekme gayretinde… Tetikçi ise o kadar nazik ki vücut diliyle “Lütfen silah olan elimi tutunuz. Siz de resmimi çekmeyi bırakınız da beni engellemeye çalışınız, oyunumuz inandırıcı olmayacak!..” diye ricada bulunuyor. Suikast düzenleyen adam, arkasına dönüp gazeteciye tekrar ateş etmek gibi bir şeye hiç yeltenmiyor. Gelen polislere de hiç direnmiyor, çok itaatkâr şekilde yere yatıyor, gözaltına alınıyor ve olay burada bitiyor. Bu nasıl bir tiyatrodur, bu nasıl bir kurgudur? Tetikçi, ateş ederken “Allahü ekber!.. Kâfirlere ölüm!.. Şeriat gelecek, dertler bitecek!.. Reis sana canımız feda!..” gibi hiçbir slogan atmamıştır. Ayrıca sakallı ve cübbeli birinin seçilmemesi de büyük bir eksiklik olmuştur. Sahneye konulacak oyunun metni yazılmış, kâğıt üzerinde çalışılmış ama hiç prova yapılmamış. Seyirciye büyük haksızlık var ortada… En azından birkaç prova yapsalar daha inandırıcı olurdu oyun. Anlaşılan, nasıl olsa sorgulamadan yiyecek çok ahmak var düşüncesiyle önem vermemişler bu oyuna. Ortaya da mağduriyet algısı oluşturmaya yönelik ucube, amatörce bir oyun çıkmış. Oyunculuğu sıfır, inandırıcılığı sıfır… Gazeteci adamın gazeteciliği ne kadar basitse onun adına oynanan tiyatro da o kadar basitti. Sanattan soğuttu hepimizi… Aynı sahnenin daha gerçekçi şekilde yeniden çekilmesini istiyoruz!..

Tiyatro sonunda ise karar için salona dönülüyor. Sadece vatana ihanet ettiği için adama 5 yıl, 10 ay ceza veriliyor. El insaf!.. Buna CAN mı dayanır? DÜN ölmediyse yarınlar DAR gelir bu adama!.. Hâlbuki bu adam, ne komşusunun tavuğuna kış demişti ne baklava çalmıştı ne başörtüsüyle okula gitmek istemişti ne kamusal alanda dinî vecibelerini yerine getirmişti ne de sokaklarda işportacılık yapmıştı. Anlayacağınız suç sayılabilecek hiçbir şey yapmamıştı. Vatana ihaneti suç sayan zihniyeti kınıyorum. insanın -hele de laik beyaz Türk bir gazetecinin- vatana ağız tadıyla ihanet etme hakkı da yok bu ülkede!.. Bunların hepsi diktatörlüğün göstergesi!..