Adalet nasıl elde edilir? Servet sahibi olmak suç mu? Kim bu Dilan Polat? Haftalarca bu konuyu konuşan bir milletin ferdi olarak bu topraklarda haksız kazanç ile zenginliğine zenginlik katan nice ailelere tanık olduk. Bilinen veya bilinmeyen birçok ailenin varlığından emin değil miyiz?

Dilan Polat olayı, toplumumuzda zenginlik ve servet algısını derinden sorgulamamıza neden oldu. Bir yandan çalışarak elde edilen zenginlikler varken diğer yandan haksız yollarla elde edilen servetlerin gösterişle sergilenmesi, toplumun adalet duygusunu zedeleyebiliyor. Birçok kişi, "Zengin olmak suç değil, ama zenginliğini bu şekilde sergilemek etik mi?" sorusunu sormaya başladı. Çünkü toplum olarak haksız kazançlarla elde edilen servetlerin gösterişle sergilenmesine tanık olduk ve olmaya devam ediyoruz.

Çalışmak ve alın terinin karşılığını almak, hepimizin doğal hakkı. Fakat ülkemizde asgari ücret, birçok insan için âdeta "sadece ayakta kalma" parası olmuş durumda. Devletin belirlediği asgari ücret, aslında en düşük yaşam standardını temsil ediyor. Ancak ne yazık ki birçok işveren bu ücreti, ellerinden geldiğince herkese vermeyi tercih ediyor. Asgari ücretle çalışan birçok kişi, belki de ayda birkaç kez simit alıp çay içebilecek kadar bir bütçeye sahip oluyor. Asgari ücretin iki katı maaş alanlar ise, ancak "arada bir market alışverişi yapabilirsiniz" denilen bir kesimi temsil ediyor. İki katından daha yüksek maaş alanlar genellikle yönetici pozisyonundaki 'beyaz yaka' çalışanlar oluyor. Onlar için ise "Market alışverişi yapın, dışarıda vakit geçirin, sipariş verin, sinemaya gidin..." gibi öneriler geçerli.

Bu durum, Türk halkının, ekonomik gerçekleriyle yüzleşmesine neden oluyor. Çünkü bir yandan çalışıp didinirken diğer yandan geçim sıkıntısı çekmek, insanların adalet duygusunu zedeliyor. Herkesin, emeğinin karşılığını alarak insanca yaşaması gerektiği bir gerçek.

Toplumun geneli, ev ve araba sahibi olmanın zenginlik olmadığını, yılda bir iki kez sinema veya tiyatroya gitmenin lüks olmadığını bilmelidir. Ancak asgari ücretle çalışan birçok kişi için bu tür etkinlikler bile lüks sayılabiliyor. Çalışmanın sadece insan gibi yaşam standartlarını bile karşılamadığı bu durum, toplumun adalet duygusunu zedeleyen bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.

Dilan Polat gibi isimlerin lüks içindeki yaşamlarını sosyal medya üzerinden sergilemeleri, toplumda bir yandan hayranlık uyandırırken, diğer yandan da adaletsizlik ve haksızlık duygularını tetikliyor. Çünkü birçok kişi, emek vererek çalışmasına rağmen, asgari yaşam standartlarını bile zor karşılıyor.

Sosyal medyanın adalet algısı üzerindeki etkisi, özellikle hızla yayılan bilgiler ve kampanyalar sayesinde bazı olayların daha hızlı sonuçlanmasına katkı sağlamaktadır. Ancak aynı zamanda yanıltıcı ve manipülatif bilgilerin de dolaşıma girebildiği görülmektedir. Bu durum, adalet algısını olumlu ya da olumsuz etkileyebilir ve bireylerin kendi değerlerini ve yaşamlarını küçümsememeleri gerektiğini hatırlatır.

Peki, adalet bu sefer Dilan Polat olayında tutuklamalar yaparak gerçekleşti; peki ya adalet, diğer vergi kaçıran, vergi ödemeyen, haksız kazanç elde eden herkes için de işleyecek mi? Yoksa sadece onların da sosyal medyada halkın "like"ları mı karar verecek kimin vergi kaçakçısı olduğuna ve haksız kazanç elde ettiğine? Adalet sistemi tepkilere göre mi çalışacak ya da çalışmayacak? Toplum bir kesime reaksiyon gösterince mi adaletin temeli olan hukuk sistemimiz çalışacak, üstelik jet hızıyla... Ne yapalım, her haksızlığa, her yanlışın peşinden koşan hafiye mi olacak millet? Bir yandan yaşam mücadelesi verirken...

Bu durum, adaletin sadece tepkiler üzerine mi işlediği; yoksa her zaman işleyip işlemediği konusunda soru işaretleri bırakıyor. Toplumun her bireyinin, adaletin her zaman işleyeceğine dair güven duyması gerekiyor.