Siyaset, kriz yönetme sanatıdır (ekonomik krizden bahsetmiyorum). Dolayısıyla belli bir olgunluk ve akl-ı mücerred ister. Müşahhas başarılarınız size siyaset yapabilecek -maddi- bir alan sunabilir ama yetmez. Nihayetinde işiniz insanla. İnsan 2+2=4 ile çözülemez, teskin ve idare edilemez.
Bunları neden anlatıyorum...
Geçen hafta dolar bir ara 14 TL'ye kadar dayandı. Sonra işin ehli bir şeyler yapıp etti ki 12'ye geriledi. Neyse, bu bahsi diğer... Derken, insanlar arasında haddi aşan bir şaşkınlık ve kaygı (yani kriz) oluştu. Herkes bilir ki, şaşkınlık ve kaygının kaynağı belirsizliktir. Şimdi ne olacak? İşte ilm-i siyasetin burada devreye girmesi gerekir: Boşluğu doldurur. Şu olacak bu olacak der. Şaşkınlığı alır, kaygıyı dindirir.
*
O anlarda -teskin beklentim nedeniyle- iki üç vekili ilm-i siyasete muhalif tavırlarından dolayı eleştirdim. Soğan yiyecekmişiz, artık iki domates alıp eti rüyamızda görecekmişiz, dişimizi sıkıp küreselcilere verdiğimiz kilolarla had bildirecekmişiz falan filan... Bu zamansız ve anlamsız ifadelerin Cumhurbaşkanı'nın mücadelesine zerre faydası yok. Aksine, belirsizlik ve kaygıyı artırdığı için zararı var.
Vekilleri eleştirmemin nedeni anlaşılmamış olacak ki sosyal medya ifadesiyle linç yedim. Kimisi tarafından popülizm ve hainlikle, kimisi tarafından da yersiz muhalefet ve sivrilme gayretiyle suçlandım. En ilginci "Ahmet Kekeç'in oğlu böyle mi olacaktı? Kredini tüketme! Sus bakayım sen! Keşke babana benzeseydin" tarzı çıkışlardı. Ahmet Kekeç'i tanıyamamış bu istisnalara elbette gülüp geçtim.
*
Türkiye'nin zor ve mücadele isteyen bir devreye girdiği yadsınamaz. Elbette memleketini seven kim varsa üzerine düşen neyse yapacaktır. Bunu söylemeye, habire üzerinde durmaya ve 'siyaset popülizmi'nin konusu yapmaya gerek yok. Bu noktada insanların siyasilerden beklentisi; akil söylem ve çözümlerle motivasyonlarının diri tutulması olacaktır. Demem odur ki: Muktedir vekiller ya sorumluluklarının farkında olup tam yeri geldiğinde ve oluruyla konuşsun ya da tam zamanında sussun.
Bir dost...