Dr. Hakan ÇİFTÇİ, 46 yaşında GATA mezunu tıp doktoru ve halen aktif hekimlik yapıyor.

Medyada sağlık ile ilgili yazılarda bilgi eksikliği ve kavram kargaşası olduğunu belirerek önemli uyarılarda bulunuyor. Bence herkesin bu uyarıları dikkate alması gerekir. Bakalım mı Dr. Çiftçi ne diyor?

“Öncelikle Tıp Fakültelerimizde gıda, besin tamamlayıcılarıyla alakalı bir ders okutulamadığından, Türkiye’deki doktorların yüzde 9’ i doçent, profesör de olsalar, balık yağı, polen, arı sütü gibi ek besin maddelerini ve kullanım alanlarını bilmemektedirler. Geri kalan yüzde 5 ise tıbbi çalışmalarda veya yurt dışı kongrelerde tesadüfen bunlarla karşılaştığı için bilir ama onlar da nerelerde ve ne dozda kullanılacağını bilmezler. Yurt dışındaki hekimler bu tür ürünleri bilmekte ve (tamamlayıcı tıp) olarak kendileri de dahil herkeste kullanmaktadır. Aksi takdirde Türkiye de hiçbir vicdanlı doktor;

– 9 tane balık yağıyla; romatoidartriti,

– Aloevera ve propolisle; reflü, gastrit ve ülseri,

– Aloevera ve propolis ve balık yağıyla; astımı,

– Balık yağı, B12 ve folik asitle; psikiyatrik rahatsızlıkları,

– Balık yağı ve argiyle; damar tıkanıklıklarını,

– Ginsengle; migreni,

– Polen ve pomesteenle; kansızlığı,

– Aloevera, polen, fields of greens ve balık yağıyla; şekeri,

– 6 tane besin tamamlayıcısıyla; kanseri, vurabileceklerini bilselerdi, kullanmazlar mıydı?

Onca insan kilo problemiyle boğuşurken, zayıflatıp sağlıklarına kavuşturmazlar mıydı onları? Tabii ki kullanırlardı ve tabii ki kavuştururlardı. Meslektaşlarımın bu çeşit ürünlere menfi, olumsuz tepki vermelerinin altında sadece bilgi eksiklikleri değil, sağlığı paraya dönüştürmeye çalışan, tıpta (ŞARLATAN) dediğimiz ucube yaratıkların piyasadaki engellenemeyen varlığı da yatar. O yüzden bir hekime balık yağını, polen ya da propolisi sorduğunuzda; (Bırak bu saçmalıkları, sen doğru beslenmene bak) cümlesini duyarsanız şaşırmayın. Çünkü onlar gıdaların, besin maddelerinin besin değerlerini yitirdiğinin, neredeyse bütün nebatatın, bitkilerin genetik yapılarıyla oynandığının ve hastalıkların altında yatan sebeplerin yine bu mevcut tüketilen besin maddelerinin olduğunun farkında değiller!

Nebati omega3, asla hayvani omega3’ün yerini tutmaz!.. Yani ceviz, ıspanak, semiz otu yiyerek bu iş olmaz!. BALIK YAĞI; doğumdan ölüme kadar herkesin sistemli, düzenli ve devamlı kullanmak mecburiyetinde olduğu, en mühim ilave gıda, ek besin maddesidir.

Tıbbi olarak 4 hususiyeti, özelliği vardır balık yağının; 1) Antiinflamatuar; iltihap giderici, 2) Antioksidan; temizleyip yenileyici, 3) Antitümöral; kitle engelleyici,4) Antiaterosklerotik; damar sertliğini, daralma ve tıkanıklıkları önleyici…

Amerika’dan İngiltere’ye, Avustralya’dan Almanya’ya kadar herkese, üstelik doktor nezaretinde kullandırılmaktadır balık yağı. Japonya’da ise balık yağı kullanımında, direkt sağlık bakanlığı devrededir.

Sonuç ne sizce? Türkiye’de kalpten ölüm oranı yüzde 50 iken, Japonya’da bu oran yüzde 13… Piyasada çok ucuza satılan, Norveç, Alaska kökenli olduğu söylenen balık yağları var. Bunların çoğunun prospektüslerini okudum. Hiçbirisinde hangi cins balıklardan ve balığın neresinden elde edildiği yazılmamış! Bu kadar ucuz olmaları, düşündürücü değil mi sizce de?

Benim ailemde ve kendimde kullandığım balık yağı, ‘somon, sardalye ve uskumru’ gibi soğuk deniz balıklarının gövdesinden elde edilmekte. 150 devlette denetlenmiş ve o ülkelerde satılan bir balık yağı ayrıca.”

Dr. Hakan Çiftçi’ye gönülden teşekkür ederim. Sağlıklı beslenme adına yaptığı bu bilgilendirmeyi siz değerli okurlarıma aktarmak istedim.

Selam ve dua ile…