Terörle mücadelede altın dönemini yaşayan Türkiye, bebek katili PKK’nın ensesinden ayrılmıyor. Yurtiçinde; Kıran, Kapan ve son olarak “Ara, bul, yok et” stratejisiyle teröristlerin inlerini başlarına yıkan kahraman güvenlik güçlerimiz, başarısını sınır ötesi harekâtlarda da yineliyor. Son olarak onlarca savaş uçağımızın katıldığı Pençe-Kartal Harekâtı, örgütün Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalanmalarına ağır darbe indirdi. Gelinen noktada; ülkemizin 40 yıldır enerjisini sömüren, insanımızın arasına nifak tohumları eken ve küresel sahiplerine yaranabilmek için hiçbir insani mesafeyi tanımadan her türlü hainliği yapabilen PKK yok olma eşiğine gelmiş durumda. Kimse biz arkamızı şuraya yasladık diyemiyor.

*****

Ama ne var ki terörle mücadele sadece sahada yapılan bir iş değil. Sahada olan; teröristle mücadele. Sahada her türlü üstünlüğü sağlayan ve PKK’nın kuyruğuyla başını ayıran Türkiye; uluslararası arenadaki terör sevicileri ve onların içerideki işbirlikçileriyle de mücadele etmek durumunda. Zira Türk milletinin, yeniden bölgeye yön veren bir devletinin olmasını istemeyenlerin başımıza ördüğü PKK terörünün seveni çok. Her dem insanlıktan demokrasiden ve insan haklarından bahsedenler sıra PKK terörüne gelince “cici çocuklar” muamelesi çekiyor. Türkiye milli güvenliğini teminat altına almak için meşru hakkını kullanarak ve sivil unsurlara zerre zarar gelmesin diye kılı kırk yararak operasyon yapıyor; geçmişi katliamla dolu batı medeniyeti, “Türkiye Kürtleri öldürüyor” diye kara propagandaya başlıyor. Sadece batı medeniyeti mi; İsviçre çakısı misali “çok kullanışlı” terör örgütüne Suud’u ayrı BAE’si ayrı destek veriyor. Hatta şöyle de garip bir durum var; kendi ülkesindeki Antifa’yı terör örgütü ilan eden Trump, Suriye’de PKK’nın yanında yer alarak Mehmetçiğin karşısına dikilen Antifa’ya “kör” kalıyor. Yani insani ve ahlaki bir bakış açısından eser yok. Tamamen menfaatler söz konusu. Gerçi insan oburlardan insanlık beklemekte ayrı bir durum ya neyse…

*****

Tabii bu “dış güçlerin” birde içeride “işbirlikçileri” var. Türkiye vururken “Barışşşş” PKK ve türevleri saldırırken “Savaşşşşş” diye bağıranların sayısı hiç de az değil. Sadece PKK değil; Yunanla tartışsak Atinalı, Ermeni’yle hasım olsak Erivanlı, AB ile ters düşsek hemen Brükselli olup çıkıyorlar karşımıza. Ama ne var ki bir tek “Ankaralı”  olamıyorlar. Ne diyelim onlar kendilerine farklı emellerin ve ülkelerin lobiciliğini yapmayı uygun görmüşler.. Umarım bu yazdığımdan tüm muhalefeti “Türkiye düşmanı” cepheye koyduğumu çıkarmadınız. Bunu söylemek ne hakkım ne de haddim. Böyle bir itham; “devlet politikası” olması gereken konuları farklı bir noktaya çekerek “devamlılık” esasını zora sokar. Ayrıca, kendisini Al bayrağın gölgesinde huzurlu hisseden milyonlarca vatandaşa hakaret olur ve kutuplaşmayı dibine kadar körükler. En azından ben yapmam bunu..Kalın sağlıcakla…