Analiz-Yorum

Türkiye – Almanya krizinin panoraması

Abone Ol

Muhammed Şimşek / Analiz Haber

Bütün bir Batı’nın Türkiye’ye üstten bakmacı ve dayatmacı tavrını da özetleyen Almanya’nın sürekli ilişkileri gergin bir düzleme taşıyan çıkışlarını doğru okumak için biraz gerilere gidelim. Zira iki ülke arasındaki gerilim yeni değil ve kökeni derinlerde.

En başta yakın siyasi ilişkilere bakıldığında iki ülkenin de bir birinden ciddi beklentileri var. Ancak bu beklenti ve taleplerinin ne kadarının hakkaniyetli olduğu özellikle Almanya’ya ait tarafıyla oldukça tartışmalı.

Tüm bunları kısaca özetlemeden önce Almanya Şansölyesi Merkel’in, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik konusundaki Ankara’yı rencide eden hezeyanlarını hatırlayın. Temmuz ayında yani Almanya’nın genel seçimlerine 3 ay kala parti programını açıklayan Merkel ve kardeş parti lideri Seehofer, Türkiye’nin stratejik ve ekonomik önemini vurgularken, AB üyeliğine karşı çıkmıştı.

Ayrıca  öncesinde ise Türkiye’nin 16 Nisan referandum sürecinde Hollanda’nın skandal karar ve uygulamalarını görmezden gelen Merkel, diplomatik krizle ilgili açıklamalarda Hollanda’ya destek olmuştu. Bu türden tavır ve davranışlarıyla yarım asırdan bu yana yok yere oyalama taktikleriyle sabrı taşırılan Türkiye’nin sinir uçlarıyla oynamaya çalışan Merkel cevabını misliyle almıştı.

Kaldı ki hemen sonrasında Almanya ile mülteci kriz sebebiyle kurulan işbirliğinin tamamen konjoktürel ve Türkiye’nin AB hedefini kucaklamaktan uzak olduğu da anlaşıldı.

Her seferinde Almanya nezdinde Avrupa’nın ikiyüzlülüğüyle muhatap olan Türkiye açısından ilişkilerdeki kırılmalar 15 Temmuz sonrası daha net şekilde gün yüzüne çıktı. Şimdi iki ülke arasındaki kırılma noktalarının biraz daha detaylandıralım.

Die Welt gazetesine çalışan Türk asıllı Alman vatandaşı olan Deniz Yücel ‘örgüt propagandası ve halkı kin ve tahrik’ suçundan Türkiye’de tutuklandı.

Durumu orantısız güç kullanmak şeklinde yorumlayan Almanya sonraki tarihlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Almanya ziyareti sırasında Türk vatandaşlarıyla buluşmasına müsaade etmedi.

Ardından Türkiye, Alman milletvekillerinin ne İncirlik Üssüne ne Konya’daki NATO Üssüne ziyaretlerine izin vermedi. Almanya askerlerini Ürdün’e kaydırdı.

En can alıcı kırılma ise Almanya’nın 15 Temmuz işgal girişiminin ardından kendilerine iltica talebinde bulunan çok sayıda darbecinin iade edilmesi talebine “yargı konusu” bahanesiyle sırt çevirmesi oldu.

Dahası Türkiye’de tutuklu bulunan vatandaşlarının serbest bırakılmasını talep eden Almanya’nın Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’ne verdiği protesto notasının üslubu da son derece buyurgan ve tehditkâr nitelikteydi.

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in açıklamalarında yeterince sabreden bir Almanya’dan söz etti. Bununla da yetinmediği gibi gündeme getirdiği AB konusunda Türkiye’deki Alman sermayesinin yatırımları ve sağlanan yardımlarını kesmekle tehdit etti.

Türkiye açısında Almanya’nın kulağına küpe etmesi gereken konu başlıklarının tarihleri ise çok eskilere dayanıyor. Bunların en başında yarım asra yakın bir süredir ülkeyi terör bataklığına sürükleyen PKK terör örgütünün Almanya’yı kendine merkez üs olarak belirlemesi geliyor.

Türk düşmanlığının temsilcilerinden Neo-Nazi NSU örgütünün davasının Almanya mahkemelerinde hala bir sonuca bağlanmamış olması ve buna bir de FETÖ üyesi darbeci subaylara Almanya’nın kucak açması da ilişkilerdeki diğer önemli kırılmaları oluşturuyor.

Son olarak krize dönüşen kırılmaların fotoğrafını analiz etmeye yarayacak bazı rakamları da paylaşalım. Bakıldığında son 10 yıllık süreçte Türkiye’nin Almanya’dan talep ettiği 81’i PKK’lı, 16’sı FETÖ mensubu 162 şahıstan sadece 3’ü iade edildi. Bunların 117’sinin iadesini doğrudan reddeden Almanya, 8’inin dosyasını kapattı, 34’ü hakkında ise sözde karar vermeye çalışıyor.

Hemen her fırsatta Almanya’nın tehditkâr tavrının Türkiye’yi korkutamayacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bütün bu olup bitene rağmen dürüst davranıldığı takdirde masada oturup konuşularak çözülemeyecek hiçbir meselenin olmadığının altını çizdi.

Çünkü şu bir gerçek ne Almanya Türkiye’yi gözden çıkarabilir ne Türkiye Almanya’yı…

Yapılması gereken karşılıklı menfaatleri gözeterek iki ülke arasındaki krizi yönetebilir seviyede tutmak. Elbette burada öncelik Türkiye’nin hakkını, hukukunu ve saygınlığını gözetmekte… Bunun için Almanya’nın her şeyden önce 15 Temmuz işgal girişimini doğru okuyarak Türkiye için anlamını iyi kavraması gerekiyor. Özellikle eylülde seçimlere gidecek olan Almanya’da siyasilerin Türkiye karşıtlığı ve Erdoğan nefreti söylemlerinin kendilerine oy kazandıracağı düşüncesinden de uzak durması gerekiyor. Zira Türkiye’nin 16 Nisan referandumu öncesi attıkları Türkçe nefret başlıkları dahi işe yaramadı. Bundan sonra da hiçbir şekilde işe yaramayacaktır.