Analiz-Yorum

Scientology gerçeği, FETÖ bağlantısı ve Türkiye oyunu

Abone Ol

1954’te doğan Scientology’nin 159 ülkede yaklaşık 10 milyon üyesi ve 6 bin kilisesi var. Tarikatın toplam değeri milyarlarca doları bulan yedi kıtaya yayılmış gayrimenkulleri mevcut. Ancak, ABD’de 1993’ün karışık ortamından yararlanıp iktidara yüklenerek vergiden muaf tutulan Scientology Kilisesi; üyeleri, bağlantıları ya da finans kaynakları hakkında bilgi vermiyor. Bu durumda iş bize düşüyor.

Mustafa Mutlu / Diriliş Postası

Scientology, resmi ismiyle Scientology tarikatı, Tom Cruise’dan John Travolta’ya, Elvis Presley’in eşi Priscilla Presley ile kızı Lisa Marie Presley’e kadar birçok ünlünün bağlı olduğu bir tarikat görünümünde. 1954’te, Amerikalı bilimkurgu yazarı L. Ron Hubbard (1911-1986) tarafından kuruldu.

İntihar eğilimli ve ruh sağlığının bozuk olduğu bilinen Hubbard esasında bilim-kurgu, gerilim, polisiye ve macera romanları yazan bir yazar. Hubbard, uzun bir bilimkurgu yazarlığı kariyerinden sonra, bilimkurguyu bilim olarak satmanın daha çok kazandıracağını düşünüp, sözde bilimsel bir eser olan “Dianetik: Modern Akıl Sağlığı Bilimi” isimli kitabını kaleme aldı. Beklediği ilgiyi göremeyince, işin içine dini de katmaya karar verdi ve Scientology isimli tarikatı kurdu. Kendisi de Scientology üyesi olan Hub­bard’ın eşi Mar­ga­ret Grub­b, konu ile ilgili Hubbard’ın bir gün şöy­le de­diğini söylüyor: “Ke­li­me­si bir cen­t’­e hi­ka­ye yaz­mak saç­ma­lık­tır.

Eğer bi­ri ger­çek­ten 1 mil­yon do­lar ka­zan­mak is­ti­yor­sa, bu­nun en iyi yo­lu ‘ken­di di­ni­ni’ kur­ma­sı­dır.” Hubbard, öngördüğü başarıyı yakaladı ve milyar dolarlık kripto bir şirket oluşturmuş oldu.

Scientolojistlere göre Hubbard yarı peygamber, yarı öğretmen, yarı kurtarıcı. Yazdığı her kelime Tanrı kelamı gibi değer görüyor. Yazılanların neredeyse tamamı daha önce yazdığı bilim-kurgu kitaplarında geçen hadiseler. Örneğin çok uzak gezende yaşayan bir komutanın milyarlarca yıl önce nüfusunu azaltmak için insan ırkını bu dünyaya bıraktığı hem yıllar önce yazdığı bilim-kurgu kitabında yazıyor hem de tarikata girenlere bu öğreti anlatılıyor. Buradan da anlaşılacağı gibi tarikat bir bakıma sapkın “New Age” gruplarından biri gibi dursa da mevzu daha derin ve karmaşık.

GERÇEKTE NE DÖNÜYOR

1954’te doğan Scientology’nin 159 ülkede yaklaşık 10 milyon üyesi ve 6 bin kilisesi var. Tarikatın toplam değeri milyarlarca doları bulan yedi kıtaya yayılmış gayrimenkulleri mevcut. Ancak, ABD’de 1993’ün karışık ortamından yararlanıp iktidara yüklenerek vergiden muaf tutulan Scientology Kilisesi; üyeleri, bağlantıları ya da finans kaynakları hakkında bilgi vermiyor. Bu durumda iş bize düşüyor.

Başta masum bir tarikat imajı çizen Scientology; önce S­ci­en­to­lo­gists Hub­bard Der­ne­ği­’ni kurdu. Daha sonra Hub­bard Di­ane­tic Araş­tır­ma Vak­fı, Hub­bard Ko­le­ji­, S­ci­en­to­logy Aka­de­mi­si­ ve “Hub­bard Ev­le­ri” kuruldu. Ya­yın or­gan­la­rı çı­ka­rıl­ma­ya baş­lan­dı. So­ğuk Sa­vaş dö­ne­minde “Ko­mü­nist­le­ri hip­noz­la sı­kın­tı­la­rın­dan kur­ta­ra­ca­ğı­nı­” söy­le­yen Hub­bar­d’­a, FBI pek ses çı­kar­mı­yor­du. Oy­sa hak­kın­da­ki dos­ya­sın­da “a­kıl has­ta­sı­” no­tu var­dı. Sci­en­to­logy Ki­li­se­si dün­ya­ya ya­yıl­dı. Avus­tral­ya’dan Af­ri­ka’ya ka­dar her ye­re git­ti. Ki­li­se dı­şın­da­ki ti­ca­ri fa­ali­yet­le­ri Ame­ri­ka­lı ma­li­ye­ci­le­rin dik­ka­tin­i çektiği için Hubbard okyanusa açıldı. Ülke ülke gezdi ve geri geldiğinde bambaşka bir adam oldu. Dünyayı ele geçirmek istediğini açıkça söylerken herkes dalga geçiyordu ama daha sonra ciddi güç kazandı ve İn­gil­te­re, Yu­na­nis­tan, İs­pan­ya, Por­te­kiz ve Venezüella, li­man­la­rı­nı Hub­bar­d’­ın ge­mi­le­ri­ne ka­pat­tı. For­be­s’­e gö­re, 200 mil­yon do­la­r’­ı var­dı. Hak­kın­da ver­gi ka­çak­çı­lı­ğı so­ruş­tur­ma­sı var­ken 17 Ocak 1986’da öl­dü. Mü­rit­le­ri­ne gö­re, baş­ka ge­ze­gen­de araş­tır­ma yap­mak için be­de­ni­ni dün­ya­da bı­rak­mış­tı!

Bugün Scientology Kilisesi’nin yıl­lık ge­li­ri “1 milyar do­lar”. Dünya üzerinde yayılmaya devam ederken istihbarat faaliyetleriyle içten içe güçlenmeye başladı. Eleş­ti­ren­le­re ise sert çıkmaktan geri durmuyor. Tehdit, taciz ve her yazılan makale için açılan davalar. Scientology’nin şu anki başkanı David Miscavige tehlikeli bir adam. İpleri kaptırmış durumda. “Yeni Dünya Düzeni”nin bir parçası da artık Scientology tarikatı.

Scientology Kilisesi Lideri David Miscavige

FETÖ İLE AYNI YILDA ORDUYA SIZMIŞLAR

Tarikatın bilimsel bir din olduğunu savunan Scientolojistler, bütün ruhsal hastalıkları insanlara elektrik vererek çözdüklerini söyleyip, binlerce dolarlık terapi seansları yapadursun, ABD mahkemeleri Scientology tarikatının hiçbir bilimsel yönünün olmadığı aynı zamanda örgütün 1971’den itibaren ABD istihbaratının ve ordusunun içine sızmaya çalıştığını söyledi. 2000’li yıllardan itibaren İtalya ve İspanya gibi ülkeler de tarikata savaş açtı. Buradan hareketle Scientology “Yöntemler tıbbi ya da bilimsel olarak hiç kimsenin sağlığını ya da vücut fonksiyonlarını iyileştirme özelliğine sahip değildir ve Scientology Kilisesi rahip ve öğrencileri tarafından dini gerekçelerle kullanılmaktadır” açıklamasıyla bilimsel hiçbir yanlarının olmadığını itiraf etmek zorunda kaldılar yalnız orduya ve istihbarata sızdıklarına dair hiçbir şey söylemediler.

Ne ilginçtir 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın mahkemeye gönderdiği 660 sayfalık, ana cemaat iddianamesinde Fethullah Gülen ve cemaatinin, 1971 yılından itibaren TSK içerisinde örgütlenmeye başladığı yazılı. Örgüt içerisinde faaliyet gösteren talebe imamları aracılığı ile daha sonra örgüt evlerinde, okullarda ve yurtlarda askeri lise ve harp okullarına öğrenci hazırlayan cemaatin bu faaliyetleri 1984 yılından sonra yoğunluk kazandı. Yine ne ilginçtir Scientology 1980’den itibaren FETÖ’nün “Işık Evleri” benzeri oluşumu “Hubbard Evleri” ile ABD ordusunun içine sızmak için gençleri büyük bir özen ile eğitiyordu.

AYNI YÖNTEM AYNI AMAÇ

Scientology’e giren insanların geçmişindeki her ayrıntı kendi yöntemleriyle anlattırılıyor ve bu anlatımlar ileride tehdit olarak kullanılarak tarikattan kopmak isteyenlere gözdağı veriliyor. Ayrılmayı kafaya koyanlara ise tacizler uygulandığı, tutulan özel dedektifler ile sürekli baskı altında bırakıldıkları, kaset komploları kurdukları kurtulanların itirafları arasında.

Aynı şekilde FETÖ de örgütten ayrılmak isteyenlere karşı şantaj ve tehditlerde bulunmuş, bu argümanlarla da istedikleri pek çok meseleyi halletmişlerdir. İki örgüt de dünyanın pek çok ülkesinde varlığını sürdürürken ikisinde de müritlerin “himmet” ödemesi zorunlu. Kukla yapılanmalar bakımından da birbirlerinin muadili durumunda bu iki örgüt. Sözde iki dini oluşum neden ülkesinin istihbarat kaynaklarını ele geçirmek ister? Bunun iki temel sebebi var: Birincisi, bu belgeleri ele geçirerek kendilerinin daha da güçlenmesini sağlamak için şantaj yapmak -ki devlete şantaj yapmaya çalışmanın ağır bedelleri olur-. İkincisi, bu belgeleri “devlet üstü bir sistem”e göndererek, daha açık konuşmak gerekirse “şirketokrasi”ye göndererek dünya arenasındaki dev satranç oyununa malzeme çıkarmak.

BİR BAŞKA ÖRGÜT DAHA VAR

Zamanında Scientology Türkiye’ye girmek için İhsan Göktaş adlı Almanya’da yaşayan Türk gencini İstanbul’a gönderir. İhsan Göktaş, Eyüp’te “Yavuz” isimli istihbaratçıdan Türk Ortodoks Sevgi Erenol’un telefonunu alır; eşinden boşanmak için Kemal Kerinçsiz ile görüşür; Kuvayı Milliye Derneği’ne gider. Göktaş, bazı askeri personelle karargâh dışında fayansçı, halıcı dükkanlarında buluşur. Sonuçta tarikat temsilcisi Göktaş’ın görüştükleri Ergenekon sanığı yapıldı. Yetmedi. Savcı Zekeriya Öz, Göktaş’ı da Ergenekon sanığı yaptı! Daha sonra Zekeriya Öz’ün FETÖ bağlantısı ortaya çıktı. “Altın Bankası” Scientology uluslararası yönetim merkezinin adıydı; “Altın Nesil” yetiştirmek istiyorlardı! Aynı şekilde “Hubbard Evleri” sayesinde tarikata adam çekilmek isteniyordu. Benzerlik tesadüf değil.

Daha önce Skull and Bones’un da FETÖ ile bağlantılı olduğunu söylemiştik. ABD’de Scientology ve FETÖ birçok konuda beraber hareket ediyor. İddiaya göre iki örgüt de kendilerini korumak için ABD’li senatör Chuck Shumer’e para yediriyor. Yahudi Senatör Chuck Shumer kim? Trump’a çağrıda bulunup Kürdistan’ı tanıyın diyen, Mavi Marmara şehitlerimize terörist diyen adam. Bitti mi? Hayır. Shumer aynı zamanda Yale Üniversitesi mezunu olmadığı halde Skull and Bones’un merkezinden çıkmayan biri. Danışmanlarına bakacak olursak; Preet Bharara ve Jason Abel. Kim bunlar? New York Times’ın haberine göre Senatör Schumer tarafından savcı yapılan Bharara; İran’ın ambargosunu delip, Türkiye ile büyük ticaret akışı sağlayan Reza Zarrab ve bankacılıkta çığır açıp Türk bankacılık sektörünü canlandıran Halk Bankası’nın Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’yı ABD’de tutuklayan savcı. Jason Abel ise FETÖ lideri Fetullah Gülen aleyhine açılan davaların düşürülmesi için mücadele(!) veren hukuk şirketinin danışmanı. Şaşırıyor muyuz? Hayır!

Skull and Bones, FETÖ ve Scientology. Görünürde birbirinden bağımsız, bambaşka yapılar gibi dursalar da üç örgütün de Türkiye düşmanı senatörle olan ilişkileri vaziyeti biraz olsun geniş pencereden görmemize olanak sağlıyor.

TÜRKİYE KOLU VE PLANI

Scientology tarikatının Türkiye sorumlusu iş adamı Zafer Yılmaz ve Umut Duman. Altı yaşında gittiği Almanya’da tornacılıktan gelip atom santralleri, boru hatları yenileme gibi projeler gerçekleştiren bir şirket kurarak yılda 15 milyon dolarlık ciro yapacak güce gelen 41 yaşındaki Zafer Yılmaz, Türkiye’deki Scientology çalışmalarının koordinatörü. Türkiye’de tarikata bağlı birkaç ünlü isim var. Halihazırda ise milletvekillerinin peşindeler.

Scientology gibi bir oluşum açıktan Türkiye’de bir kilise kurmanın tehlikeli olduğunu bildiği için bunu daha çok alt organizasyonlarla yapıyor. Türkiye’ye içeriden operasyon çekilmek isteniyorsa bunun en hesaplı ve mantıklı yolu dernek, vakıf veya benzeri bir oluşum kurmaktır. Bu yapılar Türkiye’de ciddi çalışmalar başlattı ve sayıları gün geçtikçe artıyor. Birkaç yıl önce İstanbul’da bir otel odasında cinsel ilişkili ayinleriyle gündeme gelen sapkın oluşum, eski çağın gizemli bilgilerini taşıdıklarını iddia eden Altın Şafak Hermetik Cemiyeti, bilinmeyen bir varlıktan haber aldığını öne süren bir kadının kurduğu Ramtha tarikatı ve binlerce üyesine toplu düğün yapan Moon tarikatı, Mevlâna’nın ismini kullanıp yeni bir din olduğunu iddia edip insanlara Kabala ve Pagan inançları öğreten Mevlâna Yüce Vakfı, Brahma Kumaris, Hare Krishna, Yeşil Yol Tarikatı, Sun Tarikatı…

Ne ilginçtir bu tip sapkın yapıları incelerken efendileri hep aynı “şirketler” çıkarken bu şirketlerin de sahibi yine aynı “aileler” çıkıyor. Türkiye’de ise bu sisteme dahil olmuş “peygambersiz İslam oluşturma peşindeki bir adam” yapının güçlü kollarından biri. Bunu Nişantaşı’ndaki “malum otel”in önüne kamp kurarak bile anlayabiliriz.

Oluşturulmak istenen dünya düzenine giden yolda kullanmak için özellikle inanç yolu seçiliyor ki böylelikle biri kirli çamaşırları döktüğü vakit onu dine saygı göstermeyen biri olarak damgalamak kolaylaşsın ve de varlığını sürdüren ve toplumların temelini oluşturan gerçek dini tarikatlara da zarar verilmiş olsun. Amaç yıllar önce belirlenmişti: “Küresel Dinsizleştirme Projesi.”