Emre Şentürk – Burak Çolo/Diriliş Postası
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği ve cesur siyasi adımlarının ihanet çeteleri ve bölücülerin kamufle için kullandıkları örtülerin ortadan kalkmasında önemli rol oynadığını dile getiren TRT Kürdî Koordinatörü Ekici “Çözüm süreci ile PKK’nın Kürtler’le, 17/25’ten itibaren başlayan süreçle de FETÖ’nün İslam ile hiçbir ilgilerinin olmadığı ortaya çıktı.” dedi.
Milli irade 16 Nisan’da darbeler, ekonomik ve siyasi krizler, toplumsal kargaşa üreten parlamenter sistemi tarihin tozlu raflarına karıştırdı, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni ilan etti. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin gelmesi Türkiye’nin prangalarından kurtulmasında hendek, çukur siyasetçisi, PKK’ya sırtını dayayan HDP’den desteğini çeken Kürt halkı oldu. Bu bağlamda Kürt halkını EVET’e yönelten nedenleri TRT Kürdî Koordinatörü Mustafa Ekici ile değerlendirdik. PKK’nın 7 Haziran sonrası Güneydoğu’yu hendeklere çevirdiğini hatırlatan Ekici, Kürtler’in Türkiye’yi bölme planını görüp alçak örgüte tepsini koyduğunu belirterek şunları kaydetti:
KÜRTLER OYUNU GÖRDÜ
“Hepimizin bilmesi gereken en önemli şey, Kürt’ün Türkiye’den kopma korkusudur. Kürt’ün böğrüne gümleyen bu korku, bütün İslam milletini yüzyıl evvel savuran, bugün de 66 emperyalist sömürgeci ülkenin sokak sokak işgal ettiği Suriye, Irak, Libya’da capcanlı yaşanan, milyonlarca Müslüman’ın katliama uğradığı, mal, can ve namuslarının payimal edildiği şeyin ta kendisidir. Hendeklerde Kürtler, bu rezil işgali ve bu Kürt maskesi takmış sömürgeci emperyalist operasyonu apaçık görmüştür. Şimdi sıra zaten başlamış olan rehabilitasyonu, Reisi Cumhur’un dediği gibi vites yükselterek devam ettirmektir.”
Erdoğan’ın liderliği FETÖ ve PKK’yı faş etti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cesur liderliğiyle geliştirilen siyaset, iki temel şeyi faş etmiştir: Çözüm süreci ile PKK’nın Kürtler’le, 17/25’ten itibaren başlayan süreçle de FETÖ’nün İslam ile hiçbir ilgilerinin olmadığı.
TRT Kurdi Koordinatörü Mustafa Ekici
12 Eylül darbe rejimi, son 30 yıla damgasını vurmuş olan iki temel kavramsallaştırma yaparak, bunları devletin kırmızı kitaplarına yerleştirerek, Türkiye’de ve Türkiye dışında da etkileri çok sıcak hissedilen bu fay hatlarını daha da ısıtarak, adeta harekete geçirmiştir. Bunlar “İrtica ve bölücülük” ile kavramsallaştırılan “İslam ve Kürt” meselesidir.
12 Eylül darbe rejiminin dayattığı dil yasağı ve başörtüsü yasağı, birbiriyle çok fazla ilintili, çok sıcak direnç noktaları oluşturup, buralarda biriken enerjileri iki siyasi kriminal kampa kanalize etmeye matuf çok stratejik bir Batı aklı planıdır. Bu plan çerçevesinde iki figür, iki örgüt, iki siyasal çizgi net şekilde arkalanmış oldu. Bunlardan İslami olanı sulandırıp saha dışında kullanışlı bir aparat haline getirecek olan FETÖ, kurucusu Fetullah Gülen, diğeri meşru, doğal hak talebi olan Kürt toplumunu kriminalize edecek ve Türkiye’nin önüne dev bir pranga olarak koyacak olan PKK terör örgütü ve kurucusu Abdullah Öcalan’dır. Bu iki siyasi çizgi bu iki yasak uygulaması ile muazzam biçimde desteklenerek toplum içinde kök salmaları sağlanmıştır. Nitekim 12 Eylül darbesinden sonra işbaşına gelen bütün hükümetlerin temel iki gündemi ne büyüme ne sanayi ne işsizlik ne yatırım ne demokrasi vs. olmamıştır. Varsa yoksa “irtica ve bölücülük” olmuştur. Ülkenin kaynakları bu iki sıcak ve sürekli yıkıcı bir enerji oluşturan faya destek için heba edilmiştir.
ERDOĞAN YÜZYILLIK PLANI BOZDU
Hülasai kelam, 2002’de iktidara gelen AK Parti, bir anlamda süreğen bir halk iktidarı inşa ederek, sürece yayılmış bir şekilde bu iki temel soruna kırıp dökmeden bir çözüm oluşturmaya çabalamış ve ürettiği kayda değer çözümler ile halkta Cumhuriyet tarihinde görülmemiş düzeyde desteklerle süreğenlik kazanan bir iktidar olmuştur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cesur liderliğiyle geliştirilen siyaset bu iki temel fayın soğumasını beraberinde getirmiş ve günün sonunda iki temel şeyi faş etmiştir: Çözüm süreci ile PKK’nın, 17/25’ten itibaren başlayan süreç ile de FETÖ’nün üzerinde hak iddia ettikleri İslam ve Kürt ile hiçbir ilgilerinin olmadığı.
HENDEK REZALETİ PKK’NIN SONUNU GETİRDİ
PKK,12 Eylül darbe rejiminin akıl dışı zorlama ve zulümlerle kucağına ittiği Kürt’ten, süreçte tıpkı Kemalist elitin Türk’e yaptığı gibi bütün otantik özelliklerini, dinini, değerlerini ve kültürünü tahrip ederek ortaya her anlamda mutsuz, kavranması güç çelişkiler içinde bir sosyoloji yaratmayı başarmıştır.
İşte bu ilginç sosyolojik hamlenin ve tabii örgütün silah ve zorlamasının sonucu İslam milletinin en sağlam kalkanı olan Kürt’ü, HDP gibi “Hiçbir şekilde Kürt partisi değiliz, sosyalist Marksist bir partiyiz” diye her gün her ortamda bağıran bir partiye taban yapmayı başarmışlardır.
Bu süreçte PKK’nın ve HDP’nin temel argümanı, Erdoğan’ı ve AK Parti’yi devlet olarak suçlamak, devleti de Kürt’ün hafızasında feci suçlu ve kirli olan eski Türkiye’nin vesayetçi aktörleri ile birlikte anarak, bütünleştirerek zihin karıştırmak olmuştur. Ancak gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir özelliği vardır, günün sonunda zulmü yapanın AK Parti ve Erdoğan değil, tersine kendilerinin de birer aktörü oldukları eski Türkiye’nin vesayetçi rejimi ve bunların kolladığı PKK ve bileşenleri olduğu Hendek rezaleti ile apaçık faş olmuştur.
PKK’nın hendek terörü sonrası harabeye dönen cizre sokakları
PKK, EMPERYALİZMİN KÜRTLER ÜZERİNDE KURDUĞU KANLI BİR TİYATRO
Tiyatroda deneysel tiyatro diye bir kavram vardır, sokak ortasında ortaya fırlar ve teoriyi yok edercesine yaşamı tiyatroya çevirir veya tiyatroyu yaşamın kendisi kılarsınız. İnsanları gerçekten kızdırır veya güldürürsünüz. Dayak yer ve dayak atarsınız. PKK bir anlamda 12 Eylül darbe rejimiyle emperyalizmin Kürt üzerine kurguladığı gerçek, çok da başarılı, kanlı bir deneysel tiyatro örneğidir. Tıpkı FETÖ gibi… Büyük oyuncuların cenazeleri sahneden kaldırılır, bundan murad, oyuncunun son ve en büyük oyununu oynadığı gerçeğine vurgu yapmaktır.
KÜRTLERİ İLK KEZ BİR LİDER HÜRMETLE ANIYOR
Referandumu şimdi bu uzun girizgâhtan sonra konuşmak lazım…
Kürt’ün tek bir oyunun bile nasıl bir maliyetle EVET’e döndüğünün anlamını bütün bu rezaletin ışığında okumamız lazım.
Bütün cumhuriyet tarihi boyunca bu yakılan vahşi ateşe bir su döken, bir el aman diyen, bir adalet ve merhamet perspektifi koyan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliği üzerinden bakmamız lazım.
Bu referandum, batının ve Kemalizm’in sokma aklı ile “Seni başkan yaptırmayacağız” diye slogan atan Kürt maskeli Nişantaşı tekaütlerinin Kürt’e nasıl dehşet bir oyun, nasıl kanlı bir tuzak kurduğunun bilgisi ile yavaş yavaş kendine gelmekte olan Kürt’ün yüreğinden okumak lazım.
Evet, yollar yapılıyor, hastaneler iyi, yaşlılarla yoksullar ihmal edilmiyor, engelliler kollanıyor, bütün bunlar elbette çok önemli, insani yaşam koşulları bakımından muazzam gelişmelerdir.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde PKK’lı teröristlerin saldırıları nedeniyle yıkılan evlerin yerine tarihi dokuya uygun konaklar yapılıyor.
Ama ondan çok daha önemlisi her gün televizyonlardan Kürt diye, terörist diye, ilkel diye aşağılanan Kürt’ün ilk defa bir liderin ağzından hürmet ile anıldığının, Kürt’ü temsil eden sembolik şeylere ihtiram gösterildiğinin, dile, kültüre, müziğe devlet içinde alan açıldığının, 80 yıl sonra kuruluşunda muazzam kanının döküldüğü ve 80 yıl dayak yediği devletin ilk kez kendi devleti de olduğunun, her zulüm ve baskıya malzeme yapılan ama kızıllığında kendi kanı bulunan bayrağın ilk kez kendi bayrağı olduğunun ayırdına varan, bu devletin Kürt’ün de devleti olduğunu hissedebilen Kürt’ün perspektifinden bakılmalı bu referanduma.
İçişleri Bakanlığı’nın atadığı kayyımlar sonrası Cizre sokakları
KÜRTLER EMPERYALİZMİ HENDEKLERE GÖMDÜ
Devlet bu devletin kurucu unsurlarına hürmet ettikçe kurdukları tiyatroların öneminin azaldığı, azalacağı gün gibi ortadadır.
Devletin ‘bölünme’ gibiSbatılı bir sokma akıldan, bir paranoyadan, 12 Eylül darbecilerinin uydurduğu ve kan/zulüm ile gerçekmiş hissi yarattıkları saçmalıklardan bir an evvel kurtulması, bu vizyonla dayatılmış bütün uygulamalardan, stratejilerden bir an evvel yüz çevirmesi gerekir. Çünkü varsa bir Kürdistan işte kanlı canlı bu ülkede mündemiçtir. Kürt bu devletin özbeöz sahibidir, gidecek bir yeri yoktur, verecek bir çakılı yoktur. Hepimizin bilmesi gereken daha önemli şey, Kürt’ün Türkiye’den kopma korkusudur. Kürt’ün böğrüne gümleyen bu korku, bütün İslam milletini yüzyıl evvel savuran, bugün de 66 emperyalist sömürgeci ülkenin sokak sokak işgal ettiği Suriye, Irak, Libya’da capcanlı yaşanan, milyonlarca Müslüman’ın katliama uğradığı, mal, can ve namuslarının payimal edildiği şeyin ta kendisidir.
Hendeklerde Kürtler, bu rezil işgali ve bu Kürt maskesi takmış sömürgeci emperyalist operasyonu apaçık görmüştür. Şimdi sıra zaten başlamış olan rehabilitasyonu, Reisi Cumhur’un dediği gibi vites yükselterek devam ettirmektir. Devleti daha çok, daha yaygın şekilde kürt’ün de devleti haline getirmektir, Kürt’ü öteleyen toplumsal hafızayı da rehabilite etmektir…